تفسير سورة البلد

الترجمة التركية للمختصر في تفسير القرآن الكريم

الترجمة التركية للمختصر في تفسير القرآن الكريم، صادر عن مركز تفسير للدراسات القرآنية.

﴿بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ لَا أُقْسِمُ بِهَٰذَا الْبَلَدِ﴾

Yüce Allah, Mekke-i Mükerreme'ye, o haram olan topraklara yemin etmiştir.

﴿وَأَنْتَ حِلٌّ بِهَٰذَا الْبَلَدِ﴾

-Ey Peygamber!- Orada yaptıkları sebebiyle öldürülmeyi hak edenin öldürülmesi ve tutsak edilmeyi hak edenin tutsak edilmesi sana helâldir.

﴿وَوَالِدٍ وَمَا وَلَدَ﴾

Allah Teâlâ, beşeriyetin babasına ve ondan çoğalıp üreyen çocuklara da yemin etmiştir.

﴿لَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنْسَانَ فِي كَبَدٍ﴾

Doğrusu biz insanı, dünyada çektiği zorluklar sebebiyle bir gayret ve meşakkatin içinde yarattık.

﴿أَيَحْسَبُ أَنْ لَنْ يَقْدِرَ عَلَيْهِ أَحَدٌ﴾

İnsan; günah işlediği zaman hiç kimsenin hatta onu yaratan Rabbinin bile kendisine güç yetiremeyeceğini ve ondan intikam alamayacağını mı zannediyor?

﴿يَقُولُ أَهْلَكْتُ مَالًا لُبَدًا﴾

"Birbiri üzerine yığılmış pek çok mal harcadım'' der.

﴿أَيَحْسَبُ أَنْ لَمْ يَرَهُ أَحَدٌ﴾

Harcadığı şeyle böbürlenen bu kimse, Allah’ın onu görmediğini ve malını nereden kazandığını ve onu nerede harcadığını sorup onu hesaba çekmeyeceğini mi zannediyor?

﴿أَلَمْ نَجْعَلْ لَهُ عَيْنَيْنِ﴾

Biz, ona görebileceği iki göz vermedik mi?

﴿وَلِسَانًا وَشَفَتَيْنِ﴾

Konuşabileceği bir dil ve iki dudak vermedik mi?

﴿وَهَدَيْنَاهُ النَّجْدَيْنِ﴾

Ona, hak yolu ve batıl yolu öğretmedik mi?

﴿فَلَا اقْتَحَمَ الْعَقَبَةَ﴾

Kendisini Cennet'ten ayıran engeli aşması gerekir. Böylece o da onu aşar ve geçer.

﴿وَمَا أَدْرَاكَ مَا الْعَقَبَةُ﴾

-Ey Peygamber!- Cennet'e girmek için aşacağın engelin ne olduğunu sana ne öğretti?

﴿فَكُّ رَقَبَةٍ﴾

O, erkek veya dişi bir köle azat etmektir.

﴿أَوْ إِطْعَامٌ فِي يَوْمٍ ذِي مَسْغَبَةٍ﴾

Veya yiyeceğin nadir bulunduğu açlık zamanında yemek yedirmektir.

﴿يَتِيمًا ذَا مَقْرَبَةٍ﴾

Onunla akrabalık bağı bulunan babasını kaybetmiş bir çocuğa.

﴿أَوْ مِسْكِينًا ذَا مَتْرَبَةٍ﴾

Veya hiçbir şeye sahip olmayan bir fakiri.

﴿ثُمَّ كَانَ مِنَ الَّذِينَ آمَنُوا وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ وَتَوَاصَوْا بِالْمَرْحَمَةِ﴾

Sonra da Allah’a iman eden kimselerden, birbirilerine Allah’a itaat etmeyi, günahlara bulaşmamayı ve musibetlere karşı sabır göstermeyi tavsiye eden ve birbirlerine Allah Teâlâ’nın kullarına karşı merhametli davranmayı tavsiye edenlerden olmaktır.

﴿أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ﴾

İşte bu özelliklere sahip olan kimseler sağ taraf ashabıdır.

﴿وَالَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِنَا هُمْ أَصْحَابُ الْمَشْأَمَةِ﴾

Peygamberimize indirilen ayetlerimizi inkâr edenler ise sol taraf ashabıdır.

﴿عَلَيْهِمْ نَارٌ مُؤْصَدَةٌ﴾

Kıyamet günü onlar için içinde azap gördükleri ve üzerilerine kapıları kilitlenmiş bir ateş vardır.

البلد