تفسير سورة المرسلات

الترجمة التركية - مركز رواد الترجمة

ترجمة معاني القرآن الكريم للغة التركية ترجمها فريق مركز رواد الترجمة بالتعاون مع موقع دار الأسلام www.islamhouse.com.

﴿بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ وَالْمُرْسَلَاتِ عُرْفًا﴾

Yemin olsun, ardı ardına gönderilenlere.

﴿فَالْعَاصِفَاتِ عَصْفًا﴾

Şiddetle esip savuranlara.

﴿وَالنَّاشِرَاتِ نَشْرًا﴾

Yaydıkça yayanlara.

﴿فَالْفَارِقَاتِ فَرْقًا﴾

Ayırdıkça ayıranlara.

﴿فَالْمُلْقِيَاتِ ذِكْرًا﴾

Zikri getirip, bırakanlara.

﴿عُذْرًا أَوْ نُذْرًا﴾

Gerek özür için olsun, gerek uyarı için.

﴿إِنَّمَا تُوعَدُونَ لَوَاقِعٌ﴾

Şüphe yok ki, size vaadedilen mutlaka gerçekleşecektir.

﴿فَإِذَا النُّجُومُ طُمِسَتْ﴾

Yıldızların ışığı söndüğü zaman.

﴿وَإِذَا السَّمَاءُ فُرِجَتْ﴾

Gök yarıldığında.

﴿وَإِذَا الْجِبَالُ نُسِفَتْ﴾

Dağlar parçamparça olup savrulduğunda.

﴿وَإِذَا الرُّسُلُ أُقِّتَتْ﴾

Peygamberlere ümmetleri hakkında şahitlik vakitleri bildirildiği zaman.

﴿لِأَيِّ يَوْمٍ أُجِّلَتْ﴾

Bu, hangi güne ertelenmiş?

﴿لِيَوْمِ الْفَصْلِ﴾

Ayrım (hüküm) gününe (ertelenmiştir).

﴿وَمَا أَدْرَاكَ مَا يَوْمُ الْفَصْلِ﴾

Hüküm gününün ne olduğunu sen ne bileceksin?

﴿وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ﴾

O gün vay yalanlayanların haline!

﴿أَلَمْ نُهْلِكِ الْأَوَّلِينَ﴾

Biz, öncekileri helak etmedik mi?

﴿ثُمَّ نُتْبِعُهُمُ الْآخِرِينَ﴾

Sonra arkadan gelenleri de onların arkasına takacağız.

﴿كَذَٰلِكَ نَفْعَلُ بِالْمُجْرِمِينَ﴾

Biz, günahkârlara işte böyle yaparız.

﴿وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ﴾

O gün vay yalanlayanların haline!

﴿أَلَمْ نَخْلُقْكُمْ مِنْ مَاءٍ مَهِينٍ﴾

Sizi basit bir sudan yaratmadık mı?

﴿فَجَعَلْنَاهُ فِي قَرَارٍ مَكِينٍ﴾

Ve onu sağlam bir yere yerleştirmedik mi?

﴿إِلَىٰ قَدَرٍ مَعْلُومٍ﴾

Belli bir süreye kadar.

﴿فَقَدَرْنَا فَنِعْمَ الْقَادِرُونَ﴾

Buna gücümüz yeter. Ne güzel güç yetirenleriz.

﴿وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ﴾

O gün yalanlayanların vay haline!

﴿أَلَمْ نَجْعَلِ الْأَرْضَ كِفَاتًا﴾

Biz, yeryüzünü bir toplanma yeri kılmadık mı?

﴿أَحْيَاءً وَأَمْوَاتًا﴾

Diri olanları da, ölü olanları da.

﴿وَجَعَلْنَا فِيهَا رَوَاسِيَ شَامِخَاتٍ وَأَسْقَيْنَاكُمْ مَاءً فُرَاتًا﴾

Orada yüksek dağlar yaratıp size tatlı su içirmedik mi?

﴿وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ﴾

O gün yalanlayanların vay haline!

﴿انْطَلِقُوا إِلَىٰ مَا كُنْتُمْ بِهِ تُكَذِّبُونَ﴾

Yalanlamış olduğunuza (azaba) doğru yürüyün bakalım!

﴿انْطَلِقُوا إِلَىٰ ظِلٍّ ذِي ثَلَاثِ شُعَبٍ﴾

Üç kollu (ateşin) gölgesine doğru yürüyün!

﴿لَا ظَلِيلٍ وَلَا يُغْنِي مِنَ اللَّهَبِ﴾

Ne gölgelendirir, ne alevden korur.

﴿إِنَّهَا تَرْمِي بِشَرَرٍ كَالْقَصْرِ﴾

O, her biri saraylar gibi olan kıvılcımlar saçar.

﴿كَأَنَّهُ جِمَالَتٌ صُفْرٌ﴾

Her biri sarı develer gibidir.

﴿وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ﴾

O gün yalanlayanların vay haline!

﴿هَٰذَا يَوْمُ لَا يَنْطِقُونَ﴾

Bu, onların konuşamayacakları bir gündür.

﴿وَلَا يُؤْذَنُ لَهُمْ فَيَعْتَذِرُونَ﴾

Onların özür dilemelerine dahi izin verilmez.

﴿وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ﴾

O gün yalanlayanların vay haline!

﴿هَٰذَا يَوْمُ الْفَصْلِ ۖ جَمَعْنَاكُمْ وَالْأَوَّلِينَ﴾

Bu, ayırma (hüküm) günüdür. Sizi ve evvelkileri bir araya toplarız.

﴿فَإِنْ كَانَ لَكُمْ كَيْدٌ فَكِيدُونِ﴾

Eğer bir tuzağınız varsa, haydi bana karşı tuzak kurun!

﴿وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ﴾

O gün, yalanlayanların vay haline!

﴿إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي ظِلَالٍ وَعُيُونٍ﴾

Şüphesiz ki takva sahipleri, gölgelerde pınar başlarındadır.

﴿وَفَوَاكِهَ مِمَّا يَشْتَهُونَ﴾

Ve canlarının çekip-arzu ettiği meyveler (arasındadırlar).

﴿كُلُوا وَاشْرَبُوا هَنِيئًا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ﴾

Yaptığınız ameller sebebi ile afiyetle yiyin, için.

﴿إِنَّا كَذَٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ﴾

Biz, iyilik yapanları işte böyle ödüllendiririz.

﴿وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ﴾

O gün yalanlayanların vay haline!

﴿كُلُوا وَتَمَتَّعُوا قَلِيلًا إِنَّكُمْ مُجْرِمُونَ﴾

Yiyin ve biraz yararlanın; muhakkak ki siz günahkârlarsınız.

﴿وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ﴾

O gün, yalanlayanların vay haline!

﴿وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ ارْكَعُوا لَا يَرْكَعُونَ﴾

Onlara; “Rükû edin!” denildiği zaman rükû etmezlerdi.

﴿وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ﴾

O gün yalanlayanların vay haline!

﴿فَبِأَيِّ حَدِيثٍ بَعْدَهُ يُؤْمِنُونَ﴾

Onlar bundan (Kur'an'dan) sonra artık hangi söze iman edecekler?

المرسلات