الترجمة التركية للمختصر في تفسير القرآن الكريم
الترجمة التركية للمختصر في تفسير القرآن الكريم، صادر عن مركز تفسير للدراسات القرآنية.﴿بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ الم﴾
(Elif, Lâm, Mîm) Bu hususta benzer bir açıklama Bakara Suresi'nin başında zikredilmiştir.
﴿تَنْزِيلُ الْكِتَابِ لَا رَيْبَ فِيهِ مِنْ رَبِّ الْعَالَمِينَ﴾
Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in getirdiği bu Kur'an'ın, alemlerin Rabbi tarafından kendisine indirildiğinde bir şüphe yoktur.
﴿أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَاهُ ۚ بَلْ هُوَ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ لِتُنْذِرَ قَوْمًا مَا أَتَاهُمْ مِنْ نَذِيرٍ مِنْ قَبْلِكَ لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ﴾
Şüphesiz bu kâfirler şöyle demektedirler: "Muhammed, Rabbi adına yalan uydurmaktadır." Ancak işin aslı onların dediği gibi değildir. Bilâkis o (Kur'an) üzerinde şüphe bulunmayan haktır. -Ey Rasûl!- Daha önce Rabbin tarafından sana indirilmiş olan (Kur'an), kendilerini Allah'ın azabı ile korkutan bir rasûl gelmeyen topluluğu korkutman içindir. Umulur ki hakka yönelip ona tabi olur ve onunla amel ederler.
﴿اللَّهُ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوَىٰ عَلَى الْعَرْشِ ۖ مَا لَكُمْ مِنْ دُونِهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا شَفِيعٍ ۚ أَفَلَا تَتَذَكَّرُونَ﴾
Allah; gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri altı günde yaratmıştır. O, bunları göz açıp kapanmasından daha az bir vakitte yaratmaya kadirdir. Sonra celaline yakışır bir şekilde arşının üstüne yükselmiştir. -Ey İnsanlar!- Sizin O'ndan başka işlerinizi üstlenen bir veliniz ya da Rabbinizin katında bir şefaatçiniz yoktur. Hâlâ düşünmüyor musunuz ve O'nunla birlikte başkasına ibadet etmeyip sizi yaratan Rabbinize ibadet etmiyor musunuz?
﴿يُدَبِّرُ الْأَمْرَ مِنَ السَّمَاءِ إِلَى الْأَرْضِ ثُمَّ يَعْرُجُ إِلَيْهِ فِي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ أَلْفَ سَنَةٍ مِمَّا تَعُدُّونَ﴾
Allah -Subhanehu ve Teâlâ- Göklerdeki ve yerdeki bütün mahlûkatın işlerini idare eder. -Ey İnsanlar!- Sonra bu işler, dünyada süresi sizin hesabınızla bin yıl olan bir günde O’na yükselir.
﴿ذَٰلِكَ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ﴾
Bunların hepsini idare eden, gizli olanı da açık olanı da bilir. Açık ve gizli olandan hiçbir şey O'na gizli kalmaz. O kimsenin kendisine galip gelemediği düşmanlarından intikam alan Azîz'dir. Mü'min kullarına karşı çok merhametlidir.
﴿الَّذِي أَحْسَنَ كُلَّ شَيْءٍ خَلَقَهُ ۖ وَبَدَأَ خَلْقَ الْإِنْسَانِ مِنْ طِينٍ﴾
O (Allah) ki, yarattığı herşeyi mükemmel bir şekilde yaratmış ve Adem'i geçmiş bir örneği olmadan çamurdan yaratmaya başlamıştır.
﴿ثُمَّ جَعَلَ نَسْلَهُ مِنْ سُلَالَةٍ مِنْ مَاءٍ مَهِينٍ﴾
Sonra onun ardından zürriyetini, insandan çıkan süzülmüş bir sudan (meniden) yarattı.
﴿ثُمَّ سَوَّاهُ وَنَفَخَ فِيهِ مِنْ رُوحِهِ ۖ وَجَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَالْأَفْئِدَةَ ۚ قَلِيلًا مَا تَشْكُرُونَ﴾
Sonra insanın yaratılışını kusursuz bir şekilde tamamladı. Ruh üflemek ile sorumlu olan meleğe emrederek ona ruhundan üfledi. -Ey İnsanlar!- Kendisi ile duyacağınız kulaklar, göreceğiniz gözler ve aklettiğiniz gönüller yarattı. Allah'ın sizi nimetlendirdiği bu nimetlere ne kadar da az şükrediyorsunuz.
﴿وَقَالُوا أَإِذَا ضَلَلْنَا فِي الْأَرْضِ أَإِنَّا لَفِي خَلْقٍ جَدِيدٍ ۚ بَلْ هُمْ بِلِقَاءِ رَبِّهِمْ كَافِرُونَ﴾
Yeniden dirilişi inkâr eden müşrikler şöyle dediler: "Ölüp toprakta yok olduğumuzda ve bedenlerimiz toprak olduğunda yeniden diriltilip hayat mı bulacağız?" Bu olacak şey değildir. Bilâkis onlar, içinde bulundukları durum sebebiyle yeniden dirilmeyi inkâr eden, ona iman etmeyen kimselerdir.
﴿۞ قُلْ يَتَوَفَّاكُمْ مَلَكُ الْمَوْتِ الَّذِي وُكِّلَ بِكُمْ ثُمَّ إِلَىٰ رَبِّكُمْ تُرْجَعُونَ﴾
-Ey Rasûl!- Yeniden dirilişi inkâr eden müşriklere de ki: "Allah'ın ruhlarınızı kabzetme görevini verdiği melek sizin canınızı alacak, sonra kıyamet günü hesap ve karşılık için yalnız bize döndürüleceksiniz."
﴿وَلَوْ تَرَىٰ إِذِ الْمُجْرِمُونَ نَاكِسُو رُءُوسِهِمْ عِنْدَ رَبِّهِمْ رَبَّنَا أَبْصَرْنَا وَسَمِعْنَا فَارْجِعْنَا نَعْمَلْ صَالِحًا إِنَّا مُوقِنُونَ﴾
Kıyamet günü mücrimler yeniden dirilişi inkâr etmeleri sebebiyle başları öne eğilmiş zelil bir şekilde ortaya çıkacak, rezil ve rüsvalığı hissederek şöyle diyeceklerdir: "Rabbimiz! Yeniden diriliş ile ilgili yalanladığımız şeyleri gördük ve rasûllerin senin katından getirdiği tasdik edilmiş şeyleri işittik. Bizi dünya hayatına geri gönder ki, bizden razı olacağın salih amelleri işleyelim. Bizler şimdi dirilişin ve rasûllerin getirdiğinin doğru olduğuna yakinen iman ediyoruz." Eğer mücrimleri o halde görseydin, büyük bir şey görmüş olurdun.
﴿وَلَوْ شِئْنَا لَآتَيْنَا كُلَّ نَفْسٍ هُدَاهَا وَلَٰكِنْ حَقَّ الْقَوْلُ مِنِّي لَأَمْلَأَنَّ جَهَنَّمَ مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ﴾
Eğer her nefsin hidayetini ve doğru yolda ilerlemesini isteseydik, kendisini buna yönlendirerek ona hidayetini verirdik. Ancak adalet ve hikmet gereği; kıyamet günü, Cehennem'i insanlardan ve cinlerden küfür ehli ile dolduracağım sözüm gerçekleşecektir. Bunun sebebi; onların iman ve istikamet yolu yerine, küfür ve sapıklık yolunu tercih etmeleridir.
﴿فَذُوقُوا بِمَا نَسِيتُمْ لِقَاءَ يَوْمِكُمْ هَٰذَا إِنَّا نَسِينَاكُمْ ۖ وَذُوقُوا عَذَابَ الْخُلْدِ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ﴾
Kıyamet günü onlar kınanıp, azarlanılarak şöyle denilir: "Kıyamet günü Yüce Allah'a kavuşup sizi hesaba çekeceğinden dünya hayatında gaflette olmanız sebebiyle haydi tadın azabı. Şüphesiz ne kadar çok acı çekeceğinizi hiç umursamadan sizi azapta bıraktık. Dünya hayatında yaptıklarınız sebebiyle kesintiye uğramayan ebedi Cehennem azabını tadın."
﴿إِنَّمَا يُؤْمِنُ بِآيَاتِنَا الَّذِينَ إِذَا ذُكِّرُوا بِهَا خَرُّوا سُجَّدًا وَسَبَّحُوا بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَهُمْ لَا يَسْتَكْبِرُونَ ۩﴾
Rasûllerimize indirilen ayetlere ancak kendisi ile öğüt verdiği zaman Allah'a secde eden, O'na hamd ederek tespih eden kimseler iman ederler. Onlar, Allah'a ibadet etmekten ve hangi halde olursa olsunlar O'na secde etmekten kibirlenmezler.
﴿تَتَجَافَىٰ جُنُوبُهُمْ عَنِ الْمَضَاجِعِ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ خَوْفًا وَطَمَعًا وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ﴾
Uyumuş oldukları yatakları terk ederek Yüce Allah'a yönelirler. Namazlarında ve onun dışında azabından korkar ve rahmetini talep ederek O'na yalvarırlar. Kendilerine vermiş olduğumuz servetten Allah yolunda harcarlar.
﴿فَلَا تَعْلَمُ نَفْسٌ مَا أُخْفِيَ لَهُمْ مِنْ قُرَّةِ أَعْيُنٍ جَزَاءً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ﴾
Yüce Allah'ın onlar için hazırladığı göz aydınlıklarını hiç kimse bilemez. Bu, Allah tarafından dünyada işlemiş oldukları salih amellerinin karşılığı olarak onlar için bir mükâfattır. Bu mükâfatı, büyüklüğünden dolayı yalnızca Yüce Allah bilir.
﴿أَفَمَنْ كَانَ مُؤْمِنًا كَمَنْ كَانَ فَاسِقًا ۚ لَا يَسْتَوُونَ﴾
Allah'a iman eden, emirlerini yerine getirip yasaklarından sakınan kimse, O'na itaatsizlik eden kimse gibi değildir. Görecekleri karşılık olarak bu iki grup Allah katında asla eşit değillerdir.
﴿أَمَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَلَهُمْ جَنَّاتُ الْمَأْوَىٰ نُزُلًا بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ﴾
Allah'a iman edip salih ameller işleyenlere gelince, Allah'ın ikramı olarak içinde kalacakları Cennetler, onlar için hazırlanmış mükâfattır. Bu da, dünyada yapmış oldukları salih amellerin karşılığıdır.
﴿وَأَمَّا الَّذِينَ فَسَقُوا فَمَأْوَاهُمُ النَّارُ ۖ كُلَّمَا أَرَادُوا أَنْ يَخْرُجُوا مِنْهَا أُعِيدُوا فِيهَا وَقِيلَ لَهُمْ ذُوقُوا عَذَابَ النَّارِ الَّذِي كُنْتُمْ بِهِ تُكَذِّبُونَ﴾
Küfre girerek ve günah işleyerek Allah'a itaatsizlik edenlere gelince, kıyamette onların kalması için hazılanan yer Cehennem'dir ve orada ebedî kalacaklardır. Oradan her çıkmak istediklerinde tekrar geri döndürülürler. Azarlamak için onlara şöyle denilir: "Dünyada rasûllerinizin sizi kendisi ile korkuttuğu zaman yalanladığınız Cehennem'in azabını haydi tadın.
﴿وَلَنُذِيقَنَّهُمْ مِنَ الْعَذَابِ الْأَدْنَىٰ دُونَ الْعَذَابِ الْأَكْبَرِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ﴾
Rablerine itaatsizlik eden bu yalancılar eğer tevbe etmezlerse; ahirette kendileri için hazırlanmış büyük azaptan önce dünyada, onlara sıkıntı ve belalar veririz. Umulur ki Rablerine itaat etmeye dönerler.
﴿وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنْ ذُكِّرَ بِآيَاتِ رَبِّهِ ثُمَّ أَعْرَضَ عَنْهَا ۚ إِنَّا مِنَ الْمُجْرِمِينَ مُنْتَقِمُونَ﴾
Allah'ın ayetleri kendisine hatırlatıldığında ondan öğüt almayan ve umursamadan yüz çevirenden daha zalim bir kimse yoktur. Muhakkak ki biz, -küfre girerek ve günah işleyerek Allah'ın ayetlerinden yüz çevirmekte olan- günahkârlardan intikam alacağız. Bunda hiç şüphe yoktur.
﴿وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ فَلَا تَكُنْ فِي مِرْيَةٍ مِنْ لِقَائِهِ ۖ وَجَعَلْنَاهُ هُدًى لِبَنِي إِسْرَائِيلَ﴾
Andolsun biz Musa'ya Tevrat'ı verdik. -Ey Rasûl!- İsra ve Miraç Gecesi Musa ile buluşacağından hiç şüphen olmasın. Musa'ya indirilen kitabı, İsrailoğulları için sapıklıktan hidayete götüren bir rehber kıldık.
﴿وَجَعَلْنَا مِنْهُمْ أَئِمَّةً يَهْدُونَ بِأَمْرِنَا لَمَّا صَبَرُوا ۖ وَكَانُوا بِآيَاتِنَا يُوقِنُونَ﴾
Hak yolda insanların kendilerini örnek aldıkları kimseleri, İsrailoğulları'ndan tayin ettik. Allah'ın emirlerini yerine getirmede, yasaklarından sakınmada ve davet yolunda başa gelen eziyetlerde sabrettikleri için onları hak yola ilettiler. Rasûllerine indirilmiş olan Onlar Allah Teâlâ'nın ayetlerine kesin bir şekilde iman ediyorlardı.
﴿إِنَّ رَبَّكَ هُوَ يَفْصِلُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ﴾
-Ey Rasûl!- Şüphesiz Rabbin, dünyada iken onların ihtilaf ettikleri hususlarda kıyamet günü hüküm verecek, hak ve batıl olanı açıklayacaktır. Herkese hak ettiğinin karşılığını verecektir.
﴿أَوَلَمْ يَهْدِ لَهُمْ كَمْ أَهْلَكْنَا مِنْ قَبْلِهِمْ مِنَ الْقُرُونِ يَمْشُونَ فِي مَسَاكِنِهِمْ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ ۖ أَفَلَا يَسْمَعُونَ﴾
Onlar kör mü oldular ki, kendilerinden önce geçmiş ümmetlerden helâk ettiklerimiz onlar için açıklayıcı (bir ibret) olmadı? Hâlbuki , onların, helâk edilmeden önceki oturmuş oldukları yerlerde gezip dolaşıyorlar. Onların halinden öğüt almadılar. Geçmiş ümmetlerin küfürleri ve işledikleri günahları sebebiyle helâk edilmelerinde, Allah tarafından kendilerine gelen peygamberlerin doğruluğuna işaret edilen pek çok ibretler vardır. Allah'ın ayetlerini yalanlayan bu kimseler, kabul etmek ve öğüt almak kasdıyla dinlemezler mi?
﴿أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّا نَسُوقُ الْمَاءَ إِلَى الْأَرْضِ الْجُرُزِ فَنُخْرِجُ بِهِ زَرْعًا تَأْكُلُ مِنْهُ أَنْعَامُهُمْ وَأَنْفُسُهُمْ ۖ أَفَلَا يُبْصِرُونَ﴾
Yeniden dirilişi yalanlayanlar, yağmur suyunu ekini olmayan kurak toprağa gönderdiğimizi, bu su ile develerinin, ineklerinin, koyunlarının ve kendilerinin yediği ekini çıkardığımızı görmüyorlar mı? Bütün bu olanları görüp, kurak topraktan ekini çıkartanın ölüleri de diriltmeye kadir olduğunu idrak edemiyorlar mı?
﴿وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا الْفَتْحُ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ﴾
Öldükten sonra yeniden dirilişi yalanlayıp azap için aceleci davrananlar şöyle derler: "İddia ettiğiniz ve kıyamet günü sizin ile bizim aramızı ayıracak olan hüküm, bizim varış yerimiz olan Cehennem ve sizin varış yeriniz Cennet ne zamandır?"
﴿قُلْ يَوْمَ الْفَتْحِ لَا يَنْفَعُ الَّذِينَ كَفَرُوا إِيمَانُهُمْ وَلَا هُمْ يُنْظَرُونَ﴾
-Ey Rasûl!- Onlara de ki: "Bu vaad kıyamet günüdür. O gün kulların arasının ayrıldığı gündür. Dünyada Allah'a iman etmeyip küfredenlerin kıyameti gördükten sonra iman etmeleri kendilerine fayda vermez. Rablerine tevbe edip, O'na dönmeleri için kendilerine mühlet verilmez."
﴿فَأَعْرِضْ عَنْهُمْ وَانْتَظِرْ إِنَّهُمْ مُنْتَظِرُونَ﴾
-Ey Rasûl!- Sapıklıklarında devam etmelerinden dolayı onlardan yüz çevir ve onların başına gelecekleri bekle. Şüphesiz onlar da senin onlara vadettiğin azabı bekliyorlar.
الترجمات والتفاسير لهذه السورة:
- سورة السجدة : الترجمة الأمهرية አማርኛ - الأمهرية
- سورة السجدة : اللغة العربية - المختصر في تفسير القرآن الكريم العربية - العربية
- سورة السجدة : اللغة العربية - التفسير الميسر العربية - العربية
- سورة السجدة : اللغة العربية - معاني الكلمات العربية - العربية
- سورة السجدة : الترجمة الأسامية অসমীয়া - الأسامية
- سورة السجدة : الترجمة الأذرية Azərbaycanca / آذربايجان - الأذرية
- سورة السجدة : الترجمة البنغالية বাংলা - البنغالية
- سورة السجدة : الترجمة البوسنية للمختصر في تفسير القرآن الكريم Bosanski - البوسنية
- سورة السجدة : الترجمة البوسنية - كوركت Bosanski - البوسنية
- سورة السجدة : الترجمة البوسنية - ميهانوفيتش Bosanski - البوسنية
- سورة السجدة : الترجمة الألمانية - بوبنهايم Deutsch - الألمانية
- سورة السجدة : الترجمة الألمانية - أبو رضا Deutsch - الألمانية
- سورة السجدة : الترجمة الإنجليزية - صحيح انترناشونال English - الإنجليزية
- سورة السجدة : الترجمة الإنجليزية - هلالي-خان English - الإنجليزية
- سورة السجدة : الترجمة الإسبانية Español - الإسبانية
- سورة السجدة : الترجمة الإسبانية - المنتدى الإسلامي Español - الإسبانية
- سورة السجدة : الترجمة الإسبانية (أمريكا اللاتينية) - المنتدى الإسلامي Español - الإسبانية
- سورة السجدة : الترجمة الفارسية للمختصر في تفسير القرآن الكريم فارسی - الفارسية
- سورة السجدة : الترجمة الفارسية - دار الإسلام فارسی - الفارسية
- سورة السجدة : الترجمة الفارسية - حسين تاجي فارسی - الفارسية
- سورة السجدة : الترجمة الفرنسية - المنتدى الإسلامي Français - الفرنسية
- سورة السجدة : الترجمة الفرنسية للمختصر في تفسير القرآن الكريم Français - الفرنسية
- سورة السجدة : الترجمة الغوجراتية ગુજરાતી - الغوجراتية
- سورة السجدة : الترجمة الهوساوية هَوُسَ - الهوساوية
- سورة السجدة : الترجمة الهندية हिन्दी - الهندية
- سورة السجدة : الترجمة الإندونيسية للمختصر في تفسير القرآن الكريم Bahasa Indonesia - الأندونيسية
- سورة السجدة : الترجمة الإندونيسية - شركة سابق Bahasa Indonesia - الأندونيسية
- سورة السجدة : الترجمة الإندونيسية - المجمع Bahasa Indonesia - الأندونيسية
- سورة السجدة : الترجمة الإندونيسية - وزارة الشؤون الإسلامية Bahasa Indonesia - الأندونيسية
- سورة السجدة : الترجمة الإيطالية للمختصر في تفسير القرآن الكريم Italiano - الإيطالية
- سورة السجدة : الترجمة الإيطالية Italiano - الإيطالية
- سورة السجدة : الترجمة اليابانية 日本語 - اليابانية
- سورة السجدة : الترجمة الكازاخية - مجمع الملك فهد Қазақша - الكازاخية
- سورة السجدة : الترجمة الكازاخية - جمعية خليفة ألطاي Қазақша - الكازاخية
- سورة السجدة : الترجمة الخميرية ភាសាខ្មែរ - الخميرية
- سورة السجدة : الترجمة الكورية 한국어 - الكورية
- سورة السجدة : الترجمة الكردية Kurdî / كوردی - الكردية
- سورة السجدة : الترجمة المليبارية മലയാളം - المليبارية
- سورة السجدة : الترجمة الماراتية मराठी - الماراتية
- سورة السجدة : الترجمة النيبالية नेपाली - النيبالية
- سورة السجدة : الترجمة الأورومية Oromoo - الأورومية
- سورة السجدة : الترجمة البشتوية پښتو - البشتوية
- سورة السجدة : الترجمة البرتغالية Português - البرتغالية
- سورة السجدة : الترجمة السنهالية සිංහල - السنهالية
- سورة السجدة : الترجمة الصومالية Soomaaliga - الصومالية
- سورة السجدة : الترجمة الألبانية Shqip - الألبانية
- سورة السجدة : الترجمة التاميلية தமிழ் - التاميلية
- سورة السجدة : الترجمة التلجوية తెలుగు - التلجوية
- سورة السجدة : الترجمة الطاجيكية - عارفي Тоҷикӣ - الطاجيكية
- سورة السجدة : الترجمة الطاجيكية Тоҷикӣ - الطاجيكية
- سورة السجدة : الترجمة التايلاندية ไทย / Phasa Thai - التايلاندية
- سورة السجدة : الترجمة الفلبينية (تجالوج) للمختصر في تفسير القرآن الكريم Tagalog - الفلبينية (تجالوج)
- سورة السجدة : الترجمة الفلبينية (تجالوج) Tagalog - الفلبينية (تجالوج)
- سورة السجدة : الترجمة التركية للمختصر في تفسير القرآن الكريم Türkçe - التركية
- سورة السجدة : الترجمة التركية - مركز رواد الترجمة Türkçe - التركية
- سورة السجدة : الترجمة التركية - شعبان بريتش Türkçe - التركية
- سورة السجدة : الترجمة التركية - مجمع الملك فهد Türkçe - التركية
- سورة السجدة : الترجمة الأويغورية Uyƣurqə / ئۇيغۇرچە - الأويغورية
- سورة السجدة : الترجمة الأوكرانية Українська - الأوكرانية
- سورة السجدة : الترجمة الأردية اردو - الأردية
- سورة السجدة : الترجمة الأوزبكية - علاء الدين منصور Ўзбек - الأوزبكية
- سورة السجدة : الترجمة الأوزبكية - محمد صادق Ўзбек - الأوزبكية
- سورة السجدة : الترجمة الفيتنامية للمختصر في تفسير القرآن الكريم Vèneto - الفيتنامية
- سورة السجدة : الترجمة الفيتنامية Vèneto - الفيتنامية
- سورة السجدة : الترجمة اليورباوية Yorùbá - اليوروبا
- سورة السجدة : الترجمة الصينية 中文 - الصينية