الترجمة التركية للمختصر في تفسير القرآن الكريم
الترجمة التركية للمختصر في تفسير القرآن الكريم، صادر عن مركز تفسير للدراسات القرآنية.﴿بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ قُلْ أُوحِيَ إِلَيَّ أَنَّهُ اسْتَمَعَ نَفَرٌ مِنَ الْجِنِّ فَقَالُوا إِنَّا سَمِعْنَا قُرْآنًا عَجَبًا﴾
-Ey Peygamber!- Ümmetine de ki: "Allah bana, bir cin topluluğunun hurma bahçelerinin olduğu vadide Kur'an okuyuşumu dinlediğini ve kavimlerinin yanına döndükleri zaman da onlara şöyle dediklerini vahyetti: Şüphesiz biz beyan, açık ve düzgün bir dil ile okunan çok beğenilen bir söz işittik.''
﴿يَهْدِي إِلَى الرُّشْدِ فَآمَنَّا بِهِ ۖ وَلَنْ نُشْرِكَ بِرَبِّنَا أَحَدًا﴾
Bu işittiğimiz söz; itikatta, sözde ve amelde doğruluğa irşat ediyor. Biz de ona iman ettik. Bunu indiren Rabbimize asla hiç kimseyi ortak koşmayacağız.
﴿وَأَنَّهُ تَعَالَىٰ جَدُّ رَبِّنَا مَا اتَّخَذَ صَاحِبَةً وَلَا وَلَدًا﴾
Şüphesiz Onun -Rabbimizin azameti ve şanı pek yücedir- müşriklerin iddia ettiği gibi, O'nun bir hanım ve çocuk edinmediğine iman ettik.
﴿وَأَنَّهُ كَانَ يَقُولُ سَفِيهُنَا عَلَى اللَّهِ شَطَطًا﴾
İblis, Allah –Subhanehu ve Teâlâ-'ya eş ve çocuk nispet ederek doğruluktan uzak sözler söylüyordu.
﴿وَأَنَّا ظَنَنَّا أَنْ لَنْ تَقُولَ الْإِنْسُ وَالْجِنُّ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا﴾
Şüphesiz biz, O'nun hanımının ve çocuğunun olduğunu iddia ettikleri zaman; insan ve cinlerden olan müşriklerin yalan söylemediklerini zannettik. Biz de onları taklit ederek sözlerini tasdik ettik.
﴿وَأَنَّهُ كَانَ رِجَالٌ مِنَ الْإِنْسِ يَعُوذُونَ بِرِجَالٍ مِنَ الْجِنِّ فَزَادُوهُمْ رَهَقًا﴾
Cahiliye döneminde insanlardan bazı kimseler ürkütücü bir mekânda konakladıkları zaman cinlerden bazılarına sığınıyordu ve içlerinden biri şöyle diyordu: "Kavminin sefihlerinin şerrinden bu vadinin efendisine sığınırım!" Böylece oradaki insanların cinlerden korkusu ve paniği artıyordu.
﴿وَأَنَّهُمْ ظَنُّوا كَمَا ظَنَنْتُمْ أَنْ لَنْ يَبْعَثَ اللَّهُ أَحَدًا﴾
-Ey cinler!- Şüphesiz insanlar da sizin zannettiğiniz gibi, Allah’ın hiç kimseyi ölümünün ardından hesap sormak ve karşılığını vermek için yeniden diriltmeyeceğini zannettiler.
﴿وَأَنَّا لَمَسْنَا السَّمَاءَ فَوَجَدْنَاهَا مُلِئَتْ حَرَسًا شَدِيدًا وَشُهُبًا﴾
Doğrusu biz semanın haberlerini öğrenmek istedik ve onu, eskiden yapıyor olduğumuz kulak misafirliğine karşı semayı bekleyen meleklerden güçlü bekçiler ve semaya yaklaşan herkese atılan tutuşturulmuş ateşlerle dolu bulduk.
﴿وَأَنَّا كُنَّا نَقْعُدُ مِنْهَا مَقَاعِدَ لِلسَّمْعِ ۖ فَمَنْ يَسْتَمِعِ الْآنَ يَجِدْ لَهُ شِهَابًا رَصَدًا﴾
Şüphesiz biz geçmişte semada meleklerin konuştukları şeyleri dinlediğimiz yerler ediniyorduk ve bunları yeryüzü halkından kâhinlere haber veriyorduk. Şimdi ise bu durum değişti. Şimdi bizden kim dinlemek isterse, kendisini hedef alan, tutuşturulmuş bir ateş yakalıyor. Eğer yaklaşırsa ateş ona gönderiliyor ve onu yakıyor.
﴿وَأَنَّا لَا نَدْرِي أَشَرٌّ أُرِيدَ بِمَنْ فِي الْأَرْضِ أَمْ أَرَادَ بِهِمْ رَبُّهُمْ رَشَدًا﴾
Biz, bu çetin bekçiliğin sebebini bilmiyoruz. Yeryüzü halkı için bir kötülük mü isteniyor? Yoksa Allah, onlar için bir hayır mı murat etti? Kesinlikle semanın haberi bizden kesildi.
﴿وَأَنَّا مِنَّا الصَّالِحُونَ وَمِنَّا دُونَ ذَٰلِكَ ۖ كُنَّا طَرَائِقَ قِدَدًا﴾
Biz -cin topluluğu- içimizde takva sahibi iyi kimseler de var, kâfir ve günahkâr olanlar da var. Biz farklı türler ve farklı arzulara sahibiz.
﴿وَأَنَّا ظَنَنَّا أَنْ لَنْ نُعْجِزَ اللَّهَ فِي الْأَرْضِ وَلَنْ نُعْجِزَهُ هَرَبًا﴾
Eğer Allah -Subhanehu ve Teâlâ-, bize bir şey yapmak isterse ondan kurtulamayacağımızı çok iyi biliyoruz. Bizi kuşatmış olması sebebiyle kaçarak onu geçip gidemeyiz.
﴿وَأَنَّا لَمَّا سَمِعْنَا الْهُدَىٰ آمَنَّا بِهِ ۖ فَمَنْ يُؤْمِنْ بِرَبِّهِ فَلَا يَخَافُ بَخْسًا وَلَا رَهَقًا﴾
Biz, dosdoğru yola hidayet eden bu Kur’an’ı işittiğimizde ona iman ettik. Her kim de Rabbine iman ederse, iyiliklerinin eksik gelmesinden de, geçmiş günahlarının üzerine bir günah eklenmesinden de korkmaz.
﴿وَأَنَّا مِنَّا الْمُسْلِمُونَ وَمِنَّا الْقَاسِطُونَ ۖ فَمَنْ أَسْلَمَ فَأُولَٰئِكَ تَحَرَّوْا رَشَدًا﴾
Şüphesiz aramızdan Allah’a itaat ederek itaatkâr olanlar da var, içimizden maksadından ve doğruluk yolundan sapmış olanlar da var. Kim itaat ederek ve salih amel işleyerek Allah’a boyun eğerse; işte onlar hidayeti ve doğru yolu hedeflemiş kimselerdir.
﴿وَأَمَّا الْقَاسِطُونَ فَكَانُوا لِجَهَنَّمَ حَطَبًا﴾
Fakat orta yoldan ve doğruluk yolundan sapmış olanlara gelince, onlar insanlardan benzerleriyle beraber Cehennem için tutuşturulan odun olurlar.
﴿وَأَنْ لَوِ اسْتَقَامُوا عَلَى الطَّرِيقَةِ لَأَسْقَيْنَاهُمْ مَاءً غَدَقًا﴾
Cinlerden bir topluluğun onu dinlediğini vahyettiği gibi, eğer cinler ve insanlar İslam yolu üzerine dosdoğru olurlarsa ve içindekilerle amel ederlerse, Allah’ın da onları bolca su vererek sulayacağını ve onlara çeşit çeşit nimetlerle yardım edeceğini de vahyetti.
﴿لِنَفْتِنَهُمْ فِيهِ ۚ وَمَنْ يُعْرِضْ عَنْ ذِكْرِ رَبِّهِ يَسْلُكْهُ عَذَابًا صَعَدًا﴾
“Allah’ın nimetlerine şükür mü ediyorlar? Yoksa onları inkâr mı ediyorlar?” diye orada muhakkak onları imtihan ederiz. Kim Kur’an’dan ve içinde bulunan öğütlerden yüz çeviriyorsa, Rabbi onu tahammül edemeyeceği ağır bir azaba sokar.
﴿وَأَنَّ الْمَسَاجِدَ لِلَّهِ فَلَا تَدْعُوا مَعَ اللَّهِ أَحَدًا﴾
Şüphesiz mescitler, başkasına değil sadece Allah -Subhanehu ve Teâlâ-'ya aittir. Bu yüzden oralarda onunla beraber başka hiç kimseye dua etmeyin! Yoksa Yahudi ve Hristiyanların kiliselerinde ve sinagoglarında olduğu gibi olursunuz.
﴿وَأَنَّهُ لَمَّا قَامَ عَبْدُ اللَّهِ يَدْعُوهُ كَادُوا يَكُونُونَ عَلَيْهِ لِبَدًا﴾
Allah’ın kulu Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- hurma ağacının altında Rabbine dua etmek üzere ayağa kalktığında, Kur'an okumasını dinledikleri esnadaki kalabalığın yoğunluğundan, cinler neredeyse üzerinde yığılacaklardı.
﴿قُلْ إِنَّمَا أَدْعُو رَبِّي وَلَا أُشْرِكُ بِهِ أَحَدًا﴾
-Ey Peygamber!- O müşriklere de ki: "Şüphesiz ben bir tek Rabbime dua ederim. Kim olursa olsun, ibadetlerde O'na bir başkasını ortak koşmam.''
﴿قُلْ إِنِّي لَا أَمْلِكُ لَكُمْ ضَرًّا وَلَا رَشَدًا﴾
Onlara de ki: "Şüphesiz Allah’ın sizin için takdir ettiği bir zararı uzaklaştırmaya benim gücüm yetmez, Allah’ın sizden alıkoyduğu bir faydayı tedarik etmeye de gücüm yetmez.''
﴿قُلْ إِنِّي لَنْ يُجِيرَنِي مِنَ اللَّهِ أَحَدٌ وَلَنْ أَجِدَ مِنْ دُونِهِ مُلْتَحَدًا﴾
Onlara de ki: "Eğer Allah'a karşı gelirsem, beni O'ndan hiç kimse kurtaramaz ve O'nun dışında kendisine sığınabileceğim başka bir sığınak da bulamam.''
﴿إِلَّا بَلَاغًا مِنَ اللَّهِ وَرِسَالَاتِهِ ۚ وَمَنْ يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَإِنَّ لَهُ نَارَ جَهَنَّمَ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا﴾
Fakat benim sahip olduğum yalnızca Allah Teâlâ’nın size bildirmemi emrettiklerini ve benimle size göndermiş olduğu mesajını size tebliğ etmektir. Her kim, Allah’a ve Rasûlüne karşı gelirse; onun varacağı yer sonsuza kadar devamlı olarak Cehennem ateşine girmek olacaktır. Oradan asla çıkamayacaktır.
﴿حَتَّىٰ إِذَا رَأَوْا مَا يُوعَدُونَ فَسَيَعْلَمُونَ مَنْ أَضْعَفُ نَاصِرًا وَأَقَلُّ عَدَدًا﴾
Dünyada kendilerine vadedilen azabı kıyamet günü açıkça gözleriyle görünceye dek kâfirler, küfürlerine devam ederler. O zaman, kimin yardımcısının daha zayıf ve kimin taraftarlarının daha az olduğunu bilecekler.
﴿قُلْ إِنْ أَدْرِي أَقَرِيبٌ مَا تُوعَدُونَ أَمْ يَجْعَلُ لَهُ رَبِّي أَمَدًا﴾
-Ey Peygamber!- Yeniden dirilişi inkâr eden o müşriklere de ki: "Size vadedilen azap yakın mı? Yoksa Allah’tan başka hiç kimsenin bilmediği belli bir müddeti mi var, bilmiyorum.''
﴿عَالِمُ الْغَيْبِ فَلَا يُظْهِرُ عَلَىٰ غَيْبِهِ أَحَدًا﴾
O Allah -Subhânehu ve Teâlâ- bütün gaybı bilir. O hususta hiçbir şey O'na gizli kalmaz. O'nun sırlarına da hiç kimseyi muttali kılmaz. Bilâkis sadece O'nun ilmine mahsus olarak kalırlar.
﴿إِلَّا مَنِ ارْتَضَىٰ مِنْ رَسُولٍ فَإِنَّهُ يَسْلُكُ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهِ رَصَدًا﴾
Ancak Allah -Subhanehu ve Teâlâ-'nın razı olduğu peygamberler bundan müstesnadır. Şüphesiz O, rasûllerinden dilediğine bunları bildirir ve rasûlleri dışında hiç kimsenin haberdar olmaması için onu muhafaza eden gözcü meleklerden elçiler gönderir.
﴿لِيَعْلَمَ أَنْ قَدْ أَبْلَغُوا رِسَالَاتِ رَبِّهِمْ وَأَحَاطَ بِمَا لَدَيْهِمْ وَأَحْصَىٰ كُلَّ شَيْءٍ عَدَدًا﴾
Allah Teâlâ, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in kendinden önceki peygamberleri desteğiyle çepeçevre kuşattığında, Rablerinin onlara bildirmelerini emrettiği mesajını tebliğ ettiklerini bilmesini umut etmiştir. Yüce Allah, meleklerin ve peygamberlerin sahip oldukları her şeyi ilim olarak kuşatmıştır. Bunlardan hiçbir şey ona gizli kalmaz. Her şeyi bir bir saymıştır. Ona, Allah -Subhanehu ve Teâlâ-'ya hiçbir şey gizli kalmaz.
الترجمات والتفاسير لهذه السورة:
- سورة الجن : الترجمة الأمهرية አማርኛ - الأمهرية
- سورة الجن : اللغة العربية - المختصر في تفسير القرآن الكريم العربية - العربية
- سورة الجن : اللغة العربية - التفسير الميسر العربية - العربية
- سورة الجن : اللغة العربية - معاني الكلمات العربية - العربية
- سورة الجن : الترجمة الأسامية অসমীয়া - الأسامية
- سورة الجن : الترجمة الأذرية Azərbaycanca / آذربايجان - الأذرية
- سورة الجن : الترجمة البنغالية বাংলা - البنغالية
- سورة الجن : الترجمة البوسنية للمختصر في تفسير القرآن الكريم Bosanski - البوسنية
- سورة الجن : الترجمة البوسنية - كوركت Bosanski - البوسنية
- سورة الجن : الترجمة البوسنية - ميهانوفيتش Bosanski - البوسنية
- سورة الجن : الترجمة الألمانية - بوبنهايم Deutsch - الألمانية
- سورة الجن : الترجمة الألمانية - أبو رضا Deutsch - الألمانية
- سورة الجن : الترجمة الإنجليزية - صحيح انترناشونال English - الإنجليزية
- سورة الجن : الترجمة الإنجليزية - هلالي-خان English - الإنجليزية
- سورة الجن : الترجمة الإسبانية Español - الإسبانية
- سورة الجن : الترجمة الإسبانية - المنتدى الإسلامي Español - الإسبانية
- سورة الجن : الترجمة الإسبانية (أمريكا اللاتينية) - المنتدى الإسلامي Español - الإسبانية
- سورة الجن : الترجمة الفارسية للمختصر في تفسير القرآن الكريم فارسی - الفارسية
- سورة الجن : الترجمة الفارسية - دار الإسلام فارسی - الفارسية
- سورة الجن : الترجمة الفارسية - حسين تاجي فارسی - الفارسية
- سورة الجن : الترجمة الفرنسية - المنتدى الإسلامي Français - الفرنسية
- سورة الجن : الترجمة الفرنسية للمختصر في تفسير القرآن الكريم Français - الفرنسية
- سورة الجن : الترجمة الغوجراتية ગુજરાતી - الغوجراتية
- سورة الجن : الترجمة الهوساوية هَوُسَ - الهوساوية
- سورة الجن : الترجمة الهندية हिन्दी - الهندية
- سورة الجن : الترجمة الإندونيسية للمختصر في تفسير القرآن الكريم Bahasa Indonesia - الأندونيسية
- سورة الجن : الترجمة الإندونيسية - شركة سابق Bahasa Indonesia - الأندونيسية
- سورة الجن : الترجمة الإندونيسية - المجمع Bahasa Indonesia - الأندونيسية
- سورة الجن : الترجمة الإندونيسية - وزارة الشؤون الإسلامية Bahasa Indonesia - الأندونيسية
- سورة الجن : الترجمة الإيطالية للمختصر في تفسير القرآن الكريم Italiano - الإيطالية
- سورة الجن : الترجمة الإيطالية Italiano - الإيطالية
- سورة الجن : الترجمة اليابانية 日本語 - اليابانية
- سورة الجن : الترجمة الكازاخية - مجمع الملك فهد Қазақша - الكازاخية
- سورة الجن : الترجمة الكازاخية - جمعية خليفة ألطاي Қазақша - الكازاخية
- سورة الجن : الترجمة الخميرية ភាសាខ្មែរ - الخميرية
- سورة الجن : الترجمة الكورية 한국어 - الكورية
- سورة الجن : الترجمة الكردية Kurdî / كوردی - الكردية
- سورة الجن : الترجمة المليبارية മലയാളം - المليبارية
- سورة الجن : الترجمة الماراتية मराठी - الماراتية
- سورة الجن : الترجمة النيبالية नेपाली - النيبالية
- سورة الجن : الترجمة الأورومية Oromoo - الأورومية
- سورة الجن : الترجمة البشتوية پښتو - البشتوية
- سورة الجن : الترجمة البرتغالية Português - البرتغالية
- سورة الجن : الترجمة السنهالية සිංහල - السنهالية
- سورة الجن : الترجمة الصومالية Soomaaliga - الصومالية
- سورة الجن : الترجمة الألبانية Shqip - الألبانية
- سورة الجن : الترجمة التاميلية தமிழ் - التاميلية
- سورة الجن : الترجمة التلجوية తెలుగు - التلجوية
- سورة الجن : الترجمة الطاجيكية - عارفي Тоҷикӣ - الطاجيكية
- سورة الجن : الترجمة الطاجيكية Тоҷикӣ - الطاجيكية
- سورة الجن : الترجمة التايلاندية ไทย / Phasa Thai - التايلاندية
- سورة الجن : الترجمة الفلبينية (تجالوج) للمختصر في تفسير القرآن الكريم Tagalog - الفلبينية (تجالوج)
- سورة الجن : الترجمة الفلبينية (تجالوج) Tagalog - الفلبينية (تجالوج)
- سورة الجن : الترجمة التركية للمختصر في تفسير القرآن الكريم Türkçe - التركية
- سورة الجن : الترجمة التركية - مركز رواد الترجمة Türkçe - التركية
- سورة الجن : الترجمة التركية - شعبان بريتش Türkçe - التركية
- سورة الجن : الترجمة التركية - مجمع الملك فهد Türkçe - التركية
- سورة الجن : الترجمة الأويغورية Uyƣurqə / ئۇيغۇرچە - الأويغورية
- سورة الجن : الترجمة الأوكرانية Українська - الأوكرانية
- سورة الجن : الترجمة الأردية اردو - الأردية
- سورة الجن : الترجمة الأوزبكية - علاء الدين منصور Ўзбек - الأوزبكية
- سورة الجن : الترجمة الأوزبكية - محمد صادق Ўзбек - الأوزبكية
- سورة الجن : الترجمة الفيتنامية للمختصر في تفسير القرآن الكريم Vèneto - الفيتنامية
- سورة الجن : الترجمة الفيتنامية Vèneto - الفيتنامية
- سورة الجن : الترجمة اليورباوية Yorùbá - اليوروبا
- سورة الجن : الترجمة الصينية 中文 - الصينية