الترجمة التركية للمختصر في تفسير القرآن الكريم
الترجمة التركية للمختصر في تفسير القرآن الكريم، صادر عن مركز تفسير للدراسات القرآنية.﴿بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۖ لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ ۖ وَهُوَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ﴾
Göklerde ve yerde bulunan mahlûkatın tamamı zatına yakışmayan eksiklik ve kusur içeren her türlü özellikten Yüce Allah'ı tenzih eder. Mülkün tek sahibi O'dur. O'nun dışında bir sahip yoktur. Güzel övgüler O'nun içindir. O her şeye kadirdir. Hiçbir şey O'nu aciz bırakamaz.
﴿هُوَ الَّذِي خَلَقَكُمْ فَمِنْكُمْ كَافِرٌ وَمِنْكُمْ مُؤْمِنٌ ۚ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ﴾
-Ey insanlar!- Sizi yaratan O’dur. Sizden bir kısmınız kâfirdir ki, onun varacağı yer ateştir. Bir kısmınız da Mü'mindir ki, onun varacağı yer ise Cennet'tir. Allah yaptıklarınızı hakkıyla görendir. Yaptıklarınızdan hiçbir şey O'na gizli kalmaz. Ona karşılık olarak sizi mükâfatlandıracaktır.
﴿خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ وَصَوَّرَكُمْ فَأَحْسَنَ صُوَرَكُمْ ۖ وَإِلَيْهِ الْمَصِيرُ﴾
-Ey insanlar!- O, gökleri ve yeri hak ile yaratmış ve bunları boş yere yaratmamıştır. Sizi de kendisinden bir ihsan ve bir lütuf olmak üzere en güzel sûrette şekillendirmiştir. Eğer dileseydi sizi çirkin olarak yaratırdı. Kıyamet günü dönüş de sadece O’nadır. Amellerinize karşılık size karşılığınızı verecektir. Hayır (zannederse) hayır (bulur). Şer (zannederse) şer (bulur).
﴿يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَيَعْلَمُ مَا تُسِرُّونَ وَمَا تُعْلِنُونَ ۚ وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ﴾
Göklerde olanı ve yeryüzünde olanları bilir. Gizlediğiniz amelleri de açığa vurduğunuz amelleri de bilir. Allah, gönüllerde olan hayrı da şerri de hakkıyla bilendir. Bunlardan hiçbir şey O'na gizli kalmaz.
﴿أَلَمْ يَأْتِكُمْ نَبَأُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ قَبْلُ فَذَاقُوا وَبَالَ أَمْرِهِمْ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ﴾
-Ey müşrikler!- Daha önce inkâr eden Nuh kavmi, Âd kavmi, Semûd kavmi ve diğer kavimler gibi ümmetlerin haberi size gelmedi mi? İşte onlar inkâr etmelerinin cezasını dünyada tattılar. Onlar için ahirette ise elem verici bir azap vardır. Evet! Onların haberi size geldi. O halde onların işlerinin vardığı neticeden ibret alın. Onların başına gelen sizin de başınıza gelmeden önce Allah'a tevbe edin.
﴿ذَٰلِكَ بِأَنَّهُ كَانَتْ تَأْتِيهِمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَقَالُوا أَبَشَرٌ يَهْدُونَنَا فَكَفَرُوا وَتَوَلَّوْا ۚ وَاسْتَغْنَى اللَّهُ ۚ وَاللَّهُ غَنِيٌّ حَمِيدٌ﴾
Onlara isabet eden bu azap, Allah katından rasûlleri onlara apaçık delilleri ve ayan beyan kanıtları getirdiklerinde rasûllerin insanlardan gelmesini inkâr ederek şöyle demeleri sebebiyledir: "Bize insanlar mı yol gösterecek? Bizi bir beşer mi hakka iletecek?" Böylece onlar küfre sapıp, iman etmekten yüz çevirdiler. Bu yaptıkları ile Yüce Allah'a hiçbir zarar veremediler. Allah, onların imanlarına ve ibadetlerine muhtaç değildir. Çünkü onların taatleri Allah'a hiçbir şey vermez. Allah Teâlâ; zengindir, kullarına muhtaç değildir. Sözlerinde ve fiilerinde çokça övülen, hamde layık olandır.
﴿زَعَمَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَنْ لَنْ يُبْعَثُوا ۚ قُلْ بَلَىٰ وَرَبِّي لَتُبْعَثُنَّ ثُمَّ لَتُنَبَّؤُنَّ بِمَا عَمِلْتُمْ ۚ وَذَٰلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرٌ﴾
Kâfirler, ölümlerinden sonra Yüce Allah'ın kendilerini kesinlikle diriltemeyeceğini ileri sürdüler. -Ey Peygamber!- Yeniden dirilmeyi inkâr eden o kimselere de ki: "Hayır! Rabbime andolsun ki, dünyada yapmış olduklarınıza göre kıyamet günü mutlaka diriltileceksiniz. Bu diriltme Allah'a göre kolaydır. Sizi ilk defa yaratmıştır. O, ölümünüzden sonra sizi hesap ve karşılık için diriltmeye kâdirdir."
﴿فَآمِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَالنُّورِ الَّذِي أَنْزَلْنَا ۚ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ﴾
-Ey insanlar!- Allah'a iman edin. O'nun Peygamberine iman edin. Rasûlümüze indirdiğimiz Kur'an'a iman edin. Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. Yaptıklarınızdan hiçbir şey O'na gizli kalmaz. O, ona karşılık olarak sizi mükâfatlandıracaktır.
﴿يَوْمَ يَجْمَعُكُمْ لِيَوْمِ الْجَمْعِ ۖ ذَٰلِكَ يَوْمُ التَّغَابُنِ ۗ وَمَنْ يُؤْمِنْ بِاللَّهِ وَيَعْمَلْ صَالِحًا يُكَفِّرْ عَنْهُ سَيِّئَاتِهِ وَيُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا ۚ ذَٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ﴾
-Ey Peygamber!- Allah'ın kıyamet günü, sizi toplayacağı ve size amellerinizin karşılığını verececeği günü hatırla. O gün, kâfirlerin zararının ve eksikliklerinin ortaya çıktığı gündür. Çünkü Mü'minler o gün, kâfirlerin Cennet'teki yerlerine mirasçı olurlar. Kâfirler de Mü'minlerin Cehennem'deki yerlerine mirasçı olurlar. Kim Allah'a iman eder ve salih ameller işlerse Yüce Allah, onun günahlarını örter ve onları, içinde ebedî olarak kalacakları, sarayları ve ağaçları altından ırmaklar akan Cennetler'e koyar. Onlar oradan çıkmazlar, Cennet'in nimetleri devamlıdır, onlardan kesilmez. İşte onların elde ettikleri bu kazanç, hiçbir kazancın kendisine yakınlaşamayacağı en büyük kazançtır.
﴿وَالَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ خَالِدِينَ فِيهَا ۖ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ﴾
Allah'ı inkâr edenlere ve Rasûlümüze indirdiğimiz ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte onlar Cehennem ehlidirler. Onlar, orada ebedî kalacaklardır. Onların varacakları yer ne kötü ve çirkin bir varış yeridir.
﴿مَا أَصَابَ مِنْ مُصِيبَةٍ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ ۗ وَمَنْ يُؤْمِنْ بِاللَّهِ يَهْدِ قَلْبَهُ ۚ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ﴾
Bir kimsenin canına yahut malına yahut çocuğuna Allah'ın bir hükmü ve kaderi olmadıkça hiçbir musibet isabet etmez. Kim, Allah’a ve O'nun kaza ve kaderine iman ederse; Allah onun kalbini hükmüne karşı rıza ve hoşnutluk ile selamette kılar. Allah, her şeyi hakkıyla bilir. Hiçbir şey O'na gizli kalmaz.
﴿وَأَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ ۚ فَإِنْ تَوَلَّيْتُمْ فَإِنَّمَا عَلَىٰ رَسُولِنَا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ﴾
Allah’a itaat edin, Rasûle de itaat edin. Eğer Allah'ın Rasûlünün getirdiklerinden yüz çevirirseniz; bu yüz çevirmenin günahı sizin üzerinizedir. Elçimizin üzerine düşen ise kendisine emrettiğimizi tebliğ etmekten başka birşey değildir. O'nun tebliğ etmekle emrolunduğu şey ise size kesinlikle ulaşmıştır.
﴿اللَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ ۚ وَعَلَى اللَّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ﴾
Allah, kendisinden başka hakkıyla ibadete layık hiçbir ilâhın olmadığı tek ilahtır. O halde Mü'minler, bütün işlerinde yalnızca Allah'a dayanıp güvensinler.
﴿يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِنَّ مِنْ أَزْوَاجِكُمْ وَأَوْلَادِكُمْ عَدُوًّا لَكُمْ فَاحْذَرُوهُمْ ۚ وَإِنْ تَعْفُوا وَتَصْفَحُوا وَتَغْفِرُوا فَإِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ﴾
Ey Allah'a iman edip, kendilerine gönderdiği din ile amel edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olanlar vardır. Bu, onların sizi Allah'ın zikrinden ve Allah'ın yolunda cihad etmekten alıkoydukları ve geciktirdikleri içindir. Onların size etki etmesinden sakının. Eğer onların hatalarını affeder, kusurlarına bakmaz ve onları bağışlarsanız; şüphesiz Allah da sizin günahlarınızı bağışlar ve size merhamet eder. Çünkü karşılık; işlenen amelin türündendir.
﴿إِنَّمَا أَمْوَالُكُمْ وَأَوْلَادُكُمْ فِتْنَةٌ ۚ وَاللَّهُ عِنْدَهُ أَجْرٌ عَظِيمٌ﴾
Mallarınız ve evlatlarınız sizin için ancak bir imtihandır ve sizi, haram yoldan kazanmaya ve Allah'a taatte bulunmayı terk etmeye sevk edebilir. Allah'a karşı olan taatini evlatlarına uymaya ve malı ile meşgul olmaya tercih eden kimseye Allah katında büyük bir mükâfat vardır. İşte bu, büyük mükâfat Cennet'tir.
﴿فَاتَّقُوا اللَّهَ مَا اسْتَطَعْتُمْ وَاسْمَعُوا وَأَطِيعُوا وَأَنْفِقُوا خَيْرًا لِأَنْفُسِكُمْ ۗ وَمَنْ يُوقَ شُحَّ نَفْسِهِ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ﴾
Emirlerine itaat ederek ve yasaklarından kaçınarak Allah'tan korkun. Dinleyin, Allah'a ve Allah'ın Rasûlüne itaat edin. Allah'ın sizi rızıklandırmış olduğu malları hayır yolunda sarf edin. Kim, nefsinin hırsından kendisini koruyacak olursa; işte istediklerini elde edip korktuklarından kurtularak büyük kazancı elde etmiş olanlar onlardır.
﴿إِنْ تُقْرِضُوا اللَّهَ قَرْضًا حَسَنًا يُضَاعِفْهُ لَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ۚ وَاللَّهُ شَكُورٌ حَلِيمٌ﴾
Eğer yolunda mallarınızı harcayarak Allah'a güzel bir borç verirseniz, Allah her iyiliğin karşılığını size on mislinden yediyüz misline ve daha fazlası ile verir. Sizin günahlarınızı bağışlar. Yüce Allah, az amelin karşılığına çokça karşılık veren Şekûr'dur. Halîm'dir, ceza vermekte aceleci değildir.
﴿عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ﴾
Allah -Subhanehu ve Teâlâ-, görülmeyeni de görüleni de bilendir. Bundan hiçbir şey O'na gizli kalmaz. Hiç kimsenin kendisine galip gelemeyeceği Azîz/mutlak galiptir. Yaratmasında, şeriatinde ve takdir etmesinde hikmet sahibidir.
الترجمات والتفاسير لهذه السورة:
- سورة التغابن : الترجمة الأمهرية አማርኛ - الأمهرية
- سورة التغابن : اللغة العربية - المختصر في تفسير القرآن الكريم العربية - العربية
- سورة التغابن : اللغة العربية - التفسير الميسر العربية - العربية
- سورة التغابن : اللغة العربية - معاني الكلمات العربية - العربية
- سورة التغابن : الترجمة الأسامية অসমীয়া - الأسامية
- سورة التغابن : الترجمة الأذرية Azərbaycanca / آذربايجان - الأذرية
- سورة التغابن : الترجمة البنغالية বাংলা - البنغالية
- سورة التغابن : الترجمة البوسنية للمختصر في تفسير القرآن الكريم Bosanski - البوسنية
- سورة التغابن : الترجمة البوسنية - كوركت Bosanski - البوسنية
- سورة التغابن : الترجمة البوسنية - ميهانوفيتش Bosanski - البوسنية
- سورة التغابن : الترجمة الألمانية - بوبنهايم Deutsch - الألمانية
- سورة التغابن : الترجمة الألمانية - أبو رضا Deutsch - الألمانية
- سورة التغابن : الترجمة الإنجليزية - صحيح انترناشونال English - الإنجليزية
- سورة التغابن : الترجمة الإنجليزية - هلالي-خان English - الإنجليزية
- سورة التغابن : الترجمة الإسبانية Español - الإسبانية
- سورة التغابن : الترجمة الإسبانية - المنتدى الإسلامي Español - الإسبانية
- سورة التغابن : الترجمة الإسبانية (أمريكا اللاتينية) - المنتدى الإسلامي Español - الإسبانية
- سورة التغابن : الترجمة الفارسية للمختصر في تفسير القرآن الكريم فارسی - الفارسية
- سورة التغابن : الترجمة الفارسية - دار الإسلام فارسی - الفارسية
- سورة التغابن : الترجمة الفارسية - حسين تاجي فارسی - الفارسية
- سورة التغابن : الترجمة الفرنسية - المنتدى الإسلامي Français - الفرنسية
- سورة التغابن : الترجمة الفرنسية للمختصر في تفسير القرآن الكريم Français - الفرنسية
- سورة التغابن : الترجمة الغوجراتية ગુજરાતી - الغوجراتية
- سورة التغابن : الترجمة الهوساوية هَوُسَ - الهوساوية
- سورة التغابن : الترجمة الهندية हिन्दी - الهندية
- سورة التغابن : الترجمة الإندونيسية للمختصر في تفسير القرآن الكريم Bahasa Indonesia - الأندونيسية
- سورة التغابن : الترجمة الإندونيسية - شركة سابق Bahasa Indonesia - الأندونيسية
- سورة التغابن : الترجمة الإندونيسية - المجمع Bahasa Indonesia - الأندونيسية
- سورة التغابن : الترجمة الإندونيسية - وزارة الشؤون الإسلامية Bahasa Indonesia - الأندونيسية
- سورة التغابن : الترجمة الإيطالية للمختصر في تفسير القرآن الكريم Italiano - الإيطالية
- سورة التغابن : الترجمة الإيطالية Italiano - الإيطالية
- سورة التغابن : الترجمة اليابانية 日本語 - اليابانية
- سورة التغابن : الترجمة الكازاخية - مجمع الملك فهد Қазақша - الكازاخية
- سورة التغابن : الترجمة الكازاخية - جمعية خليفة ألطاي Қазақша - الكازاخية
- سورة التغابن : الترجمة الخميرية ភាសាខ្មែរ - الخميرية
- سورة التغابن : الترجمة الكورية 한국어 - الكورية
- سورة التغابن : الترجمة الكردية Kurdî / كوردی - الكردية
- سورة التغابن : الترجمة المليبارية മലയാളം - المليبارية
- سورة التغابن : الترجمة الماراتية मराठी - الماراتية
- سورة التغابن : الترجمة النيبالية नेपाली - النيبالية
- سورة التغابن : الترجمة الأورومية Oromoo - الأورومية
- سورة التغابن : الترجمة البشتوية پښتو - البشتوية
- سورة التغابن : الترجمة البرتغالية Português - البرتغالية
- سورة التغابن : الترجمة السنهالية සිංහල - السنهالية
- سورة التغابن : الترجمة الصومالية Soomaaliga - الصومالية
- سورة التغابن : الترجمة الألبانية Shqip - الألبانية
- سورة التغابن : الترجمة التاميلية தமிழ் - التاميلية
- سورة التغابن : الترجمة التلجوية తెలుగు - التلجوية
- سورة التغابن : الترجمة الطاجيكية - عارفي Тоҷикӣ - الطاجيكية
- سورة التغابن : الترجمة الطاجيكية Тоҷикӣ - الطاجيكية
- سورة التغابن : الترجمة التايلاندية ไทย / Phasa Thai - التايلاندية
- سورة التغابن : الترجمة الفلبينية (تجالوج) للمختصر في تفسير القرآن الكريم Tagalog - الفلبينية (تجالوج)
- سورة التغابن : الترجمة الفلبينية (تجالوج) Tagalog - الفلبينية (تجالوج)
- سورة التغابن : الترجمة التركية للمختصر في تفسير القرآن الكريم Türkçe - التركية
- سورة التغابن : الترجمة التركية - مركز رواد الترجمة Türkçe - التركية
- سورة التغابن : الترجمة التركية - شعبان بريتش Türkçe - التركية
- سورة التغابن : الترجمة التركية - مجمع الملك فهد Türkçe - التركية
- سورة التغابن : الترجمة الأويغورية Uyƣurqə / ئۇيغۇرچە - الأويغورية
- سورة التغابن : الترجمة الأوكرانية Українська - الأوكرانية
- سورة التغابن : الترجمة الأردية اردو - الأردية
- سورة التغابن : الترجمة الأوزبكية - علاء الدين منصور Ўзбек - الأوزبكية
- سورة التغابن : الترجمة الأوزبكية - محمد صادق Ўзбек - الأوزبكية
- سورة التغابن : الترجمة الفيتنامية للمختصر في تفسير القرآن الكريم Vèneto - الفيتنامية
- سورة التغابن : الترجمة الفيتنامية Vèneto - الفيتنامية
- سورة التغابن : الترجمة اليورباوية Yorùbá - اليوروبا
- سورة التغابن : الترجمة الصينية 中文 - الصينية