الترجمة التركية للمختصر في تفسير القرآن الكريم
الترجمة التركية للمختصر في تفسير القرآن الكريم، صادر عن مركز تفسير للدراسات القرآنية.﴿بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ حم﴾
(Hâ, Mîm) Bu hususta benzer bir açıklama Bakara Suresi'nin başında zikredilmiştir.
﴿تَنْزِيلُ الْكِتَابِ مِنَ اللَّهِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ﴾
(Bu) Kur'an, hiç kimsenin kendisine galip gelemeyeceği Azîz/mutlak galip, yaratmasında, takdir etmesinde ve işleri çekip çevirmesinde hikmet sahibi olan Allah tarafından indirilmiştir.
﴿إِنَّ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ لَآيَاتٍ لِلْمُؤْمِنِينَ﴾
Şüphesiz göklerde ve yerde Mü'minler için Yüce Allah'ın kudretine ve birliğine delil olan ayetler vardır. Çünkü ayetlerden ve delillerden ibret alanlar ancak Mü'minlerdir.
﴿وَفِي خَلْقِكُمْ وَمَا يَبُثُّ مِنْ دَابَّةٍ آيَاتٌ لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ﴾
-Ey İnsanlar!- Sizin nutfeden/meniden sonra çiğnemlik et parçasından sonra embriyodan yaratılmanızda ve Yüce Allah'ın yeryüzünde yaydığı çeşit çeşit hayvanların yaratılışında Yüce Allah'ın bir ve tek yaratıcı olduğuna iman eden kimseler için öok açık deliller vardır.
﴿وَاخْتِلَافِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَمَا أَنْزَلَ اللَّهُ مِنَ السَّمَاءِ مِنْ رِزْقٍ فَأَحْيَا بِهِ الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَتَصْرِيفِ الرِّيَاحِ آيَاتٌ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ﴾
Gece ile gündüzün birbiri ardınca gelmesinde, Yüce Allah'ın gökten rızık olarak indirdiği yağmur ile ölümünden sonra yeryüzünde hiçbir bitki yok iken onunla tekrar yeryüzüne hayat vermesinde, sizin faydanıza olması için rüzgârları bazen bir yönden bazen de başka bir yönden estirmesinde aklını kullanan kimseler için deliller/işaretler vardır. Bunlarla da Allah'ın birliğine, ölümden sonra tekrar diriltmesine ve her şeye kadir olmasına delil getirirler.
﴿تِلْكَ آيَاتُ اللَّهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّ ۖ فَبِأَيِّ حَدِيثٍ بَعْدَ اللَّهِ وَآيَاتِهِ يُؤْمِنُونَ﴾
-Ey Rasûl!- Bunlar sana hak olarak okuduğumuz Allah'ın ayetleri ve kesin delilleridir. Şayet Yüce Allah'ın kuluna indirilen sözüne delilleri ile iman etmiyorlar ise bundan sonra tasdik edip hangi söze ve hangi kesin delillere inanacaklardır?
﴿وَيْلٌ لِكُلِّ أَفَّاكٍ أَثِيمٍ﴾
Çokça yalan söyleyen her günahkâra Yüce Allah tarafından helâk ve azap vardır.
﴿يَسْمَعُ آيَاتِ اللَّهِ تُتْلَىٰ عَلَيْهِ ثُمَّ يُصِرُّ مُسْتَكْبِرًا كَأَنْ لَمْ يَسْمَعْهَا ۖ فَبَشِّرْهُ بِعَذَابٍ أَلِيمٍ﴾
Bu kâfir, Kur'an'da Yüce Allah'ın ayetlerinin kendisine okunduğunu işitir de sonra kendi nefsinde hakka karşı büyüklük taslayarak sanki kendisine o okunan ayetleri duymamış gibi direnir. Ey Rasûl! O kimseye ahiretinde onun için kötü olacak şeyleri haber ver. O, kendisini bekleyen acı verici azabın ta kendisidir.
﴿وَإِذَا عَلِمَ مِنْ آيَاتِنَا شَيْئًا اتَّخَذَهَا هُزُوًا ۚ أُولَٰئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُهِينٌ﴾
Kendisine Kur'an'dan bir şey ulaştığı zaman onu alay konusu haline getirir. Kur'an'a karşı alay etme vasfıyla vasıflanan o kimseler için kıyamet gününde alçaltıcı bir azap vardır.
﴿مِنْ وَرَائِهِمْ جَهَنَّمُ ۖ وَلَا يُغْنِي عَنْهُمْ مَا كَسَبُوا شَيْئًا وَلَا مَا اتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللَّهِ أَوْلِيَاءَ ۖ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ﴾
Önlerinde Cehennem, onları ahirette beklemektedir. Onların kazanmış oldukları mallar, Allah'a karşı onlara hiçbir şey fayda vermez. Allah'tan başka ibadet ettikleri putlar onların üzerinden hiçbir şeyi kaldıramaz. Kıyamet gününde onlar için büyük bir azap vardır.
﴿هَٰذَا هُدًى ۖ وَالَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِ رَبِّهِمْ لَهُمْ عَذَابٌ مِنْ رِجْزٍ أَلِيمٌ﴾
Rasûlümüz Muhammed'e indirdiğimiz bu kitap hak yola hidayet eden bir rehberdir. Rasûlune indirilen Rablerinin ayetlerini inkâr edenlere kötü ve acı verici bir azap vardır.
﴿۞ اللَّهُ الَّذِي سَخَّرَ لَكُمُ الْبَحْرَ لِتَجْرِيَ الْفُلْكُ فِيهِ بِأَمْرِهِ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِهِ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ﴾
-Ey İnsanlar!- O'nun emriyle denizde gemilerin akıp gitmesi ve çeşitli mübah kazançlar elde ederek fazlından istemeniz ve Yüce Allah'ın üzerinizdeki nimetlerine şükretmeniz için tek olan Yüce Allah denizi sizin hizmetinize vermiştir.
﴿وَسَخَّرَ لَكُمْ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا مِنْهُ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ﴾
Allah -Subhanehu ve Teâlâ- size göklerde bulunan güneşi, ayı ve yıldızları, yeryüzünde bulunan nehirler, ağaçlar, dağlar ve diğer pek çok canlıyı hizmetinize vermiştir. Bunları sizin hizmetinize vermesinde Allah'ın kudretini, birliğini, ayetlerini düşünen ve onlardan ibret alan bir toplum için elbette ibretler vardır.
﴿قُلْ لِلَّذِينَ آمَنُوا يَغْفِرُوا لِلَّذِينَ لَا يَرْجُونَ أَيَّامَ اللَّهِ لِيَجْزِيَ قَوْمًا بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ﴾
-Ey Rasûl!- Allah'a iman eden ve rasûllerini tasdik edenlere söyle. Sizlere kötülük yapan kâfirleri ve Allah'ın nimetlerine veya gazabına aldırış etmeyenleri bağışlayınız. Şüphesiz Allah, sabreden Mü'minleri ve dünyada yapmış oldukları kötü amellerle hakka tecavüz eden kâfirlerin yaptıklarının karşılığını verecektir.
﴿مَنْ عَمِلَ صَالِحًا فَلِنَفْسِهِ ۖ وَمَنْ أَسَاءَ فَعَلَيْهَا ۖ ثُمَّ إِلَىٰ رَبِّكُمْ تُرْجَعُونَ﴾
Kim salih amel işlerse salih amelinin neticesi ona aittir. Yüce Allah, onun yapmış olduğu amele ihtiyaç duymaz. Kim kötü amel işlerse kötü amelinin akıbeti de ona aittir. Onun kötülüğü Allah'a zarar veremez. Sonra herkesin hak ettiğinin karşılığını vermemiz için ahirette yalnız bize döneceksiniz.
﴿وَلَقَدْ آتَيْنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَ وَرَزَقْنَاهُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَى الْعَالَمِينَ﴾
Gerçek şu ki, İsrailoğulları'na Tevrat'ı ve hikmetle insanların arasını ayırmayı bahşettik. Peygamberlerin çoğunu onlardan, İbrahim -aleyhisselam-'ın zürriyetinden kıldık. Onları çeşitli temiz şeylerle rızıklandırdık ve onları zamanlarının insanlarına üstün kıldık.
﴿وَآتَيْنَاهُمْ بَيِّنَاتٍ مِنَ الْأَمْرِ ۖ فَمَا اخْتَلَفُوا إِلَّا مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ ۚ إِنَّ رَبَّكَ يَقْضِي بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ﴾
Onlara din hususunda hakkı batıldan ayıran açık deliller verdik. Onlara hüccet ikame edilip peygamberimiz Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- gönderildikten sonra ihtilafa düştüler. Onları bu ihtilafa sürükleyen ise ancak liderlik, şan hırsına kapılıp birbirlerine haksızlık etmeleri sebebiyledir. -Ey Rasûl!- Şüphesiz ki Rabbin, dünyada hakkında ayrılığa düştükleri şeylerde, kimin haklı ve kimin haksız olduğunu açığa çıkarıp kıyamet günü onların arasında hüküm verecektir.
﴿ثُمَّ جَعَلْنَاكَ عَلَىٰ شَرِيعَةٍ مِنَ الْأَمْرِ فَاتَّبِعْهَا وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَ الَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ﴾
Sonra da seni kendi buyruğumuz ile senden önceki rasûllerimize emrettiğimiz yol, sünnet ve metot üzerine kıldık ki bununla imana ve salih amele davet ediyorsun. Sen bu şeriata tabi ol ve hakkı bilmeyenlerin heveslerine tabi olma. Zira onların hevesleri haktan saptırır.
﴿إِنَّهُمْ لَنْ يُغْنُوا عَنْكَ مِنَ اللَّهِ شَيْئًا ۚ وَإِنَّ الظَّالِمِينَ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاءُ بَعْضٍ ۖ وَاللَّهُ وَلِيُّ الْمُتَّقِينَ﴾
Şüphesiz hakkı bilmeyenlerin hevalarına uyarsan, Allah'tan gelecek herhangi bir azabı önleme hususunda, sana asla fayda sağlayamazlar. Şüphesiz bütün uluslar/dinler ve inançlar birbirlerine yardım edip Mü'minlere karşı destek olurlar. Yüce Allah ise emirlerine uyan ve yasaklarından kaçınan muttakilere yardım eder ve zafer bahşeder.
﴿هَٰذَا بَصَائِرُ لِلنَّاسِ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ﴾
Peygamberimize indirilen bu Kur'an, hakkı batıldan ayırıp insanların bütün işlerinde doğruyu görmelerini ve şüphesiz hakka iman eden bir kavim için de hak yolunu gösteren bir rehber ve rahmettir. Çünkü onlar, Rableri onlardan razı olması için onun hidayetiyle doğru yolu bulurlar ve (Rableri) onları Cennet'e sokar ve Cehennem'den uzaklaştırır.
﴿أَمْ حَسِبَ الَّذِينَ اجْتَرَحُوا السَّيِّئَاتِ أَنْ نَجْعَلَهُمْ كَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَوَاءً مَحْيَاهُمْ وَمَمَاتُهُمْ ۚ سَاءَ مَا يَحْكُمُونَ﴾
Yoksa uzuvlarıyla küfür ve günah işleyenleri Allah'a iman edip salih amel işleyenler gibi dünyada ve ahirette yaptıklarının karşılığını almalarında bir tutacağımızı mı sanıyorlar? Ne kadar çirkin hüküm veriyorlar.
﴿وَخَلَقَ اللَّهُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ وَلِتُجْزَىٰ كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ﴾
Allah gökleri ve yeri büyük ve açık bir hikmetle yarattı. Asla boş yere yaratmadı. Her nefse hiçbir haksızlığa uğramadan kendi kazanmış olduğu hayır ve şerrin karşılığını vermek için yarattı. Yüce Allah, onların yapmış oldukları iyiliklerini eksilterek ve kötülüklerini de artırarak onlara zulmetmez.
﴿أَفَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَٰهَهُ هَوَاهُ وَأَضَلَّهُ اللَّهُ عَلَىٰ عِلْمٍ وَخَتَمَ عَلَىٰ سَمْعِهِ وَقَلْبِهِ وَجَعَلَ عَلَىٰ بَصَرِهِ غِشَاوَةً فَمَنْ يَهْدِيهِ مِنْ بَعْدِ اللَّهِ ۚ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ﴾
-Ey Rasûl!- Hevasına uyan ve onu kendisine muhalefet etmeyeceği mabudu yerine koyana bir bak. Yüce Allah onu kendi ilmi uyarınca saptırmıştır. Çünkü saptırılmayı hak etmiştir. Onun aklbini mühürlemiştir. Artık faydalanacağı şeyleri duymaz hale gelmiştir. Allah onun gözüne hakkı görmeyi engelleyen bir perde çekmiştir. Yüce Allah'ın onu saptırmasından sonra artık kim onu hakka yönelmeye muvaffak kılabailir. Hevalarına tabi olanların uğrayacakları zararları ve Allah'ın şeriatına tabi olanların elde edecekleri menfaatleri hiç düşünüp, akletmiyor musunuz?
﴿وَقَالُوا مَا هِيَ إِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا يُهْلِكُنَا إِلَّا الدَّهْرُ ۚ وَمَا لَهُمْ بِذَٰلِكَ مِنْ عِلْمٍ ۖ إِنْ هُمْ إِلَّا يَظُنُّونَ﴾
Ölümden sonra tekrar dirilmeyi inkâr eden kâfirler dediler ki: "Hayat sadece bu dünya hayatıdır ve bundan başka bir hayat yoktur. Nesiller ölür ve bir daha geri dönmezler ve ardından yeni nesiller yaşar. Bizi ancak gece ve gündüzün birbirini takip etmesi öldürür." Onların öldükten sonra tekrar dirilmeyle ilgili inkâr etmeleri hususunda hiçbir bilgileri yoktur. Onların bütün bildikleri sadece zandan ibarettir. Şüphesiz hiçbir zaman zan hakkın yerine geçmez.
﴿وَإِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ مَا كَانَ حُجَّتَهُمْ إِلَّا أَنْ قَالُوا ائْتُوا بِآبَائِنَا إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ﴾
Ölümden sonra tekrar dirilmeyi inkâr eden müşriklere apaçık olan ayetlerimizi okuduğu zaman onların Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- ve ashabına söyledikleri şu sözden başka ortaya koyacakları hiçbir delilleri yoktur: "Eğer doğru söyleyen kimseler iseniz; bizim öldükten sonra tekrar dirileceğimiz kesin ise, öyleyse ölmüş olan atalarımızı diriltip geri getirin."
﴿قُلِ اللَّهُ يُحْيِيكُمْ ثُمَّ يُمِيتُكُمْ ثُمَّ يَجْمَعُكُمْ إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ لَا رَيْبَ فِيهِ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ﴾
-Ey Rasûl!- Onlara de ki: "Allah sizi yoktan var edip size hayat vererek yaşatır. Ölümünüzden sonra sizi kendisinde hiç şüphe bulunmayan kıyamet gününde hesap ve ceza için tekrardan bir araya getirecektir. Kendisinde hiçbir şüphe olmayan o gün mutlaka gelecektir." Fakat insanların çoğu bilmiyorlar. Bundan dolayı onun için salih amellerle hazırlık yapmıyorlar.
﴿وَلِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۚ وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يَوْمَئِذٍ يَخْسَرُ الْمُبْطِلُونَ﴾
Göklerin mülkü ve yerin mülkü tek başına Yüce Allah'ındır. Göklerde ve yerde hak ile O'ndan başka bir varlığa ibadet edilmez. Kıyametin koptuğu gün, Allah o vakitte ölüleri hesap ve ceza için tekrar diriltir. Allah'tan başkasına ibadet eden batıl ehli, hakkı geçersiz ve batılı hak olarak gerçekleştirmek isteyenler hüsrana uğrayacaklardır.
﴿وَتَرَىٰ كُلَّ أُمَّةٍ جَاثِيَةً ۚ كُلُّ أُمَّةٍ تُدْعَىٰ إِلَىٰ كِتَابِهَا الْيَوْمَ تُجْزَوْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ﴾
-Ey Rasûl!- O gün her ümmeti diz üstü çökmüş, kendisine ne yapılacağını bekler halde görürsün. Her ümmet yazıcı meleklerin yazmış olduğu amel defterlerine çağrılır. -Ey insanlar!- Bugün, dünyada yaptığınız hayır ve şerrin karşılığını göreceksiniz.
﴿هَٰذَا كِتَابُنَا يَنْطِقُ عَلَيْكُمْ بِالْحَقِّ ۚ إِنَّا كُنَّا نَسْتَنْسِخُ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ﴾
Bu meleklerimizin sizler tarafından yapılan amellleri yazdıkları kitabımızdır. Sizin hakkınızda hak ile şahitlik etmektedir. Haydi onu okuyunuz. Şüphesiz biz yazıcı meleklere sizin dünyada yapmış olduğunuz amelleri yazmalarını emrediyorduk.
﴿فَأَمَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَيُدْخِلُهُمْ رَبُّهُمْ فِي رَحْمَتِهِ ۚ ذَٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْمُبِينُ﴾
İman edenler ve salih ameller işleyenlere gelince her türlü noksanlıktan münezzeh olan Rableri, onları rahmetiyle Cennet'ine sokacaktır. Yüce Allah'ın onlara vermiş olduğu bu mükâfat ise, apaçık olan ve onun derecesine hiçbir kurtuluşun ulaşamadığı kurtuluştur.
﴿وَأَمَّا الَّذِينَ كَفَرُوا أَفَلَمْ تَكُنْ آيَاتِي تُتْلَىٰ عَلَيْكُمْ فَاسْتَكْبَرْتُمْ وَكُنْتُمْ قَوْمًا مُجْرِمِينَ﴾
Allah'ı küfredenlere gelince, azarlamak için onlara şöyle denilir: "Ayetlerim size okunmadı mı? Fakat siz onlara iman etmeyip onlara karşı büyüklük tasladınız. Küfür edip günah işleyen suçlu bir kavim olmuştunuz."
﴿وَإِذَا قِيلَ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَالسَّاعَةُ لَا رَيْبَ فِيهَا قُلْتُمْ مَا نَدْرِي مَا السَّاعَةُ إِنْ نَظُنُّ إِلَّا ظَنًّا وَمَا نَحْنُ بِمُسْتَيْقِنِينَ﴾
Sizlere"Allah'ın -kullarını tekrar diriltip hak ettikleri karşılıklarını vereceği sözü- haktır; gerçekten onda bir şüphe yoktur." denildiği zaman siz de şöyle derdiniz: "Bu kıyametin ne biz olduğunu bilmiyoruz. Biz yalnızca onun meydana geleceği hakkında zayıf bir zan içindeyiz. Kıyametin kopacağına dair kesin bir bilgi sahibi değiliz."
﴿وَبَدَا لَهُمْ سَيِّئَاتُ مَا عَمِلُوا وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ﴾
Dünya'da iken küfür ve masiyet olarak yapmış oldukları kötülükler ortaya çıkmış ve uyarıldıkları halde kendisi ile alay ettikleri azap onların üzerine inivermişti.
﴿وَقِيلَ الْيَوْمَ نَنْسَاكُمْ كَمَا نَسِيتُمْ لِقَاءَ يَوْمِكُمْ هَٰذَا وَمَأْوَاكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُمْ مِنْ نَاصِرِينَ﴾
Allah Teâlâ onlara şöyle buyurur: "Bugününüzü unuttuğunuz ve bu güne iman ve salih amel ile hazırlanmadığınız gibi biz de sizi ateşte terk edip bırakırız. Sizin varıp yerleşeceğiniz yer ateştir. Sizden Yüce Allah'ın azabını savacak yardımcılarınız da yoktur.
﴿ذَٰلِكُمْ بِأَنَّكُمُ اتَّخَذْتُمْ آيَاتِ اللَّهِ هُزُوًا وَغَرَّتْكُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا ۚ فَالْيَوْمَ لَا يُخْرَجُونَ مِنْهَا وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ﴾
Sizin kendisi ile azap olunduğunuz bu azap, Allah’ın ayetlerini alaya almanız ve dünya hayatının lezzetleri ve arzuları ile sizi aldatmış olması sebebiyledir. İşte Allah'ın ayetleri ile alay eden o kâfirler, bugün ateşten çıkarılmayacaklardır. Aksine onlar orada ebedî olarak kalacaklardır. Salih ameller işlemek için dünya hayatına geri döndürülmeyecekler ve Rableri onlardan razı olmayacaktır.
﴿فَلِلَّهِ الْحَمْدُ رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَرَبِّ الْأَرْضِ رَبِّ الْعَالَمِينَ﴾
Hamd; göklerin Rabbi, yerin Rabbi ve bütün yaratılmışların Rabbi olan Allah'a mahsustur.
﴿وَلَهُ الْكِبْرِيَاءُ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۖ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ﴾
Göklerde ve yerde azamet ve yücelik O'nundur. O; Aziz'dir/hiç kimsenin mücadele edemeyeceği mutlak galiptir. O; yaratmasında, takdir etmesinde, idare etmesinde ve dininde hikmet sahibidir.
الترجمات والتفاسير لهذه السورة:
- سورة الجاثية : الترجمة الأمهرية አማርኛ - الأمهرية
- سورة الجاثية : اللغة العربية - المختصر في تفسير القرآن الكريم العربية - العربية
- سورة الجاثية : اللغة العربية - التفسير الميسر العربية - العربية
- سورة الجاثية : اللغة العربية - معاني الكلمات العربية - العربية
- سورة الجاثية : الترجمة الأسامية অসমীয়া - الأسامية
- سورة الجاثية : الترجمة الأذرية Azərbaycanca / آذربايجان - الأذرية
- سورة الجاثية : الترجمة البنغالية বাংলা - البنغالية
- سورة الجاثية : الترجمة البوسنية للمختصر في تفسير القرآن الكريم Bosanski - البوسنية
- سورة الجاثية : الترجمة البوسنية - كوركت Bosanski - البوسنية
- سورة الجاثية : الترجمة البوسنية - ميهانوفيتش Bosanski - البوسنية
- سورة الجاثية : الترجمة الألمانية - بوبنهايم Deutsch - الألمانية
- سورة الجاثية : الترجمة الألمانية - أبو رضا Deutsch - الألمانية
- سورة الجاثية : الترجمة الإنجليزية - صحيح انترناشونال English - الإنجليزية
- سورة الجاثية : الترجمة الإنجليزية - هلالي-خان English - الإنجليزية
- سورة الجاثية : الترجمة الإسبانية Español - الإسبانية
- سورة الجاثية : الترجمة الإسبانية - المنتدى الإسلامي Español - الإسبانية
- سورة الجاثية : الترجمة الإسبانية (أمريكا اللاتينية) - المنتدى الإسلامي Español - الإسبانية
- سورة الجاثية : الترجمة الفارسية للمختصر في تفسير القرآن الكريم فارسی - الفارسية
- سورة الجاثية : الترجمة الفارسية - دار الإسلام فارسی - الفارسية
- سورة الجاثية : الترجمة الفارسية - حسين تاجي فارسی - الفارسية
- سورة الجاثية : الترجمة الفرنسية - المنتدى الإسلامي Français - الفرنسية
- سورة الجاثية : الترجمة الفرنسية للمختصر في تفسير القرآن الكريم Français - الفرنسية
- سورة الجاثية : الترجمة الغوجراتية ગુજરાતી - الغوجراتية
- سورة الجاثية : الترجمة الهوساوية هَوُسَ - الهوساوية
- سورة الجاثية : الترجمة الهندية हिन्दी - الهندية
- سورة الجاثية : الترجمة الإندونيسية للمختصر في تفسير القرآن الكريم Bahasa Indonesia - الأندونيسية
- سورة الجاثية : الترجمة الإندونيسية - شركة سابق Bahasa Indonesia - الأندونيسية
- سورة الجاثية : الترجمة الإندونيسية - المجمع Bahasa Indonesia - الأندونيسية
- سورة الجاثية : الترجمة الإندونيسية - وزارة الشؤون الإسلامية Bahasa Indonesia - الأندونيسية
- سورة الجاثية : الترجمة الإيطالية للمختصر في تفسير القرآن الكريم Italiano - الإيطالية
- سورة الجاثية : الترجمة الإيطالية Italiano - الإيطالية
- سورة الجاثية : الترجمة اليابانية 日本語 - اليابانية
- سورة الجاثية : الترجمة الكازاخية - مجمع الملك فهد Қазақша - الكازاخية
- سورة الجاثية : الترجمة الكازاخية - جمعية خليفة ألطاي Қазақша - الكازاخية
- سورة الجاثية : الترجمة الخميرية ភាសាខ្មែរ - الخميرية
- سورة الجاثية : الترجمة الكورية 한국어 - الكورية
- سورة الجاثية : الترجمة الكردية Kurdî / كوردی - الكردية
- سورة الجاثية : الترجمة المليبارية മലയാളം - المليبارية
- سورة الجاثية : الترجمة الماراتية मराठी - الماراتية
- سورة الجاثية : الترجمة النيبالية नेपाली - النيبالية
- سورة الجاثية : الترجمة الأورومية Oromoo - الأورومية
- سورة الجاثية : الترجمة البشتوية پښتو - البشتوية
- سورة الجاثية : الترجمة البرتغالية Português - البرتغالية
- سورة الجاثية : الترجمة السنهالية සිංහල - السنهالية
- سورة الجاثية : الترجمة الصومالية Soomaaliga - الصومالية
- سورة الجاثية : الترجمة الألبانية Shqip - الألبانية
- سورة الجاثية : الترجمة التاميلية தமிழ் - التاميلية
- سورة الجاثية : الترجمة التلجوية తెలుగు - التلجوية
- سورة الجاثية : الترجمة الطاجيكية - عارفي Тоҷикӣ - الطاجيكية
- سورة الجاثية : الترجمة الطاجيكية Тоҷикӣ - الطاجيكية
- سورة الجاثية : الترجمة التايلاندية ไทย / Phasa Thai - التايلاندية
- سورة الجاثية : الترجمة الفلبينية (تجالوج) للمختصر في تفسير القرآن الكريم Tagalog - الفلبينية (تجالوج)
- سورة الجاثية : الترجمة الفلبينية (تجالوج) Tagalog - الفلبينية (تجالوج)
- سورة الجاثية : الترجمة التركية للمختصر في تفسير القرآن الكريم Türkçe - التركية
- سورة الجاثية : الترجمة التركية - مركز رواد الترجمة Türkçe - التركية
- سورة الجاثية : الترجمة التركية - شعبان بريتش Türkçe - التركية
- سورة الجاثية : الترجمة التركية - مجمع الملك فهد Türkçe - التركية
- سورة الجاثية : الترجمة الأويغورية Uyƣurqə / ئۇيغۇرچە - الأويغورية
- سورة الجاثية : الترجمة الأوكرانية Українська - الأوكرانية
- سورة الجاثية : الترجمة الأردية اردو - الأردية
- سورة الجاثية : الترجمة الأوزبكية - علاء الدين منصور Ўзбек - الأوزبكية
- سورة الجاثية : الترجمة الأوزبكية - محمد صادق Ўзбек - الأوزبكية
- سورة الجاثية : الترجمة الفيتنامية للمختصر في تفسير القرآن الكريم Vèneto - الفيتنامية
- سورة الجاثية : الترجمة الفيتنامية Vèneto - الفيتنامية
- سورة الجاثية : الترجمة اليورباوية Yorùbá - اليوروبا
- سورة الجاثية : الترجمة الصينية 中文 - الصينية