الترجمة التركية للمختصر في تفسير القرآن الكريم
الترجمة التركية للمختصر في تفسير القرآن الكريم، صادر عن مركز تفسير للدراسات القرآنية.﴿بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ قَدْ سَمِعَ اللَّهُ قَوْلَ الَّتِي تُجَادِلُكَ فِي زَوْجِهَا وَتَشْتَكِي إِلَى اللَّهِ وَاللَّهُ يَسْمَعُ تَحَاوُرَكُمَا ۚ إِنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ بَصِيرٌ﴾
Allah, kendisine zıhar yapan kocası (Evs b. Sâmit) hakkında seninle tartışan ve onu Allah’a şikayet eden kadının (Havle binti Sa'lebe'nin) sözlerini kesinlikle işitmiştir. Kadın, kocasının kendisine yaptığını Allah'a şikayet etmiştir. Allah, sizin vazgeçip geri çekildiğinize dair karşılıklı konuşmanızı işitmektedir. O hususta hiçbir şey O'na gizli kalmaz. Şüphesiz Allah, kullarının konuştuklarını hakkıyla işitendir. Yapmış oldukları fiillerini hakkıyla görendir. Bundan hiçbir şey O'na gizli kalmaz.
﴿الَّذِينَ يُظَاهِرُونَ مِنْكُمْ مِنْ نِسَائِهِمْ مَا هُنَّ أُمَّهَاتِهِمْ ۖ إِنْ أُمَّهَاتُهُمْ إِلَّا اللَّائِي وَلَدْنَهُمْ ۚ وَإِنَّهُمْ لَيَقُولُونَ مُنْكَرًا مِنَ الْقَوْلِ وَزُورًا ۚ وَإِنَّ اللَّهَ لَعَفُوٌّ غَفُورٌ﴾
İçlerinden birinin karısına; "Sen bana annemin sırtı gibisin." diyerek zıhar yapanlar var ya onlar bu sözleri ile yalan söylemişlerdir. Onların hanımları anneleri değildir. Onların anneleri ancak onları doğuran kadınlardır. O erkekler bu sözleri söyleyerek çok kötü ve yalan bir söz söylemişlerdir. Şüphesiz Allah, çokça bağışlayandır. O, günahlarınızdan kurtulmanız için size kefareti meşru kılmıştır.
﴿وَالَّذِينَ يُظَاهِرُونَ مِنْ نِسَائِهِمْ ثُمَّ يَعُودُونَ لِمَا قَالُوا فَتَحْرِيرُ رَقَبَةٍ مِنْ قَبْلِ أَنْ يَتَمَاسَّا ۚ ذَٰلِكُمْ تُوعَظُونَ بِهِ ۚ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ﴾
Bu kötü sözü söyleyip sonra da kendilerine zıhar yaptıkları hanımları ile cinsel temasta bulunmak isteyen kimselerin onlarla temasta bulunmadan önce buna kefaret olarak bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmaları gerekir. Sizin yerine getirmek ile emrolunduğunuz zikri geçen o hüküm, sizi zıhar yapmaktan alıkoymak içindir. Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. Yaptıklarınızdan hiçbir şey O'na gizli kalmaz.
﴿فَمَنْ لَمْ يَجِدْ فَصِيَامُ شَهْرَيْنِ مُتَتَابِعَيْنِ مِنْ قَبْلِ أَنْ يَتَمَاسَّا ۖ فَمَنْ لَمْ يَسْتَطِعْ فَإِطْعَامُ سِتِّينَ مِسْكِينًا ۚ ذَٰلِكَ لِتُؤْمِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ ۚ وَتِلْكَ حُدُودُ اللَّهِ ۗ وَلِلْكَافِرِينَ عَذَابٌ أَلِيمٌ﴾
Kim özgürlüğüne kavuşturacağı bir köle bulamazsa zıhar yaptığı eşiyle temas etmeden önce o kimsenin iki ay arka arkaya oruç tutması gerekir. Kim de iki ay arka arkaya oruç tutamazsa, o kimsenin altmış yoksulu doyurması gerekir. Bu hüküm; sizin, Allah'ın bunu emrettiğine iman etmeniz ve O'nun emrini yerine getirmeniz içindir. İşte zikri geçen bu hükümler; Allah'ın, kulları için koymuş olduğu sınırlardır. Sakın o sınırları aşmayın. Allah'ın koymuş olduğu hükümlerini ve sınırlarını inkâr edenler için elem verici bir azap vardır.
﴿إِنَّ الَّذِينَ يُحَادُّونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ كُبِتُوا كَمَا كُبِتَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ ۚ وَقَدْ أَنْزَلْنَا آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ ۚ وَلِلْكَافِرِينَ عَذَابٌ مُهِينٌ﴾
Allah'a ve Rasûlüne karşı gelenler, kendilerinden önceki ümmetlerin alçaltıldığı gibi alçaltılacaklardır. Biz, apaçık ayetler indirmişizdir. Allah'ı, Rasûlünü ve Allah'ın ayetlerini inkâr edenler için alçaltıcı bir azap vardır.
﴿يَوْمَ يَبْعَثُهُمُ اللَّهُ جَمِيعًا فَيُنَبِّئُهُمْ بِمَا عَمِلُوا ۚ أَحْصَاهُ اللَّهُ وَنَسُوهُ ۚ وَاللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ﴾
Yüce Allah, onlardan hiçbirini bırakmayarak hepsini diriltecek ve dünyada yapmış oldukları amellerini kendilerine haber verecektir. Onların amellerinden hiçbir şey geri bırakılmaz. Onlar, unutmuş oldukları amellerini küçük büyük demeyip terk etmeden sayıp yazmış olan sahifelerde (amel defterlerinde) buluverirler. Allah, her şeyden haberdardır. Onların amellerinden hiçbir şey O'na gizli kalmaz.
﴿أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۖ مَا يَكُونُ مِنْ نَجْوَىٰ ثَلَاثَةٍ إِلَّا هُوَ رَابِعُهُمْ وَلَا خَمْسَةٍ إِلَّا هُوَ سَادِسُهُمْ وَلَا أَدْنَىٰ مِنْ ذَٰلِكَ وَلَا أَكْثَرَ إِلَّا هُوَ مَعَهُمْ أَيْنَ مَا كَانُوا ۖ ثُمَّ يُنَبِّئُهُمْ بِمَا عَمِلُوا يَوْمَ الْقِيَامَةِ ۚ إِنَّ اللَّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ﴾
-Ey Peygamber!- Allah'ın, göklerde ve yerde olanları bildiğini görmüyor musun? Göklerde ve yerde olan hiçbir şey O'na gizli kalmaz. Üç kişinin gizli konuştuğu yerde Allah ilmi ile mutlaka onların dördüncüsüdür. Beş kişinin gizli konuştuğu yerde onların altıncısı mutlaka O’dur. Bunlardan az veya çok olsunlar ve nerede bulunurlarsa bulunsunlar mutlaka O, ilmi ile onlarla beraberdir. Sonra Allah, kıyamet günü onlara yaptıklarını haber verecektir. Şüphesiz Allah, her şeyi hakkıyla bilendir. Hiçbir şey O'na gizli kalmaz.
﴿أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ نُهُوا عَنِ النَّجْوَىٰ ثُمَّ يَعُودُونَ لِمَا نُهُوا عَنْهُ وَيَتَنَاجَوْنَ بِالْإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَمَعْصِيَتِ الرَّسُولِ وَإِذَا جَاءُوكَ حَيَّوْكَ بِمَا لَمْ يُحَيِّكَ بِهِ اللَّهُ وَيَقُولُونَ فِي أَنْفُسِهِمْ لَوْلَا يُعَذِّبُنَا اللَّهُ بِمَا نَقُولُ ۚ حَسْبُهُمْ جَهَنَّمُ يَصْلَوْنَهَا ۖ فَبِئْسَ الْمَصِيرُ﴾
-Ey Peygamber!- Bir Mü'mini gördüklerinde aralarında gizlice fısıldaşarak konuşan Yahûdîleri görmedin mi? Allah, gizlice fısıldaşmayı onlara yasak etmiştir. Onlar ise Allah'ın kendilerine yapmalarını yasakladığı şeyi yapmaya geri dönmüşlerdir. Onlar, günah olan hususlarda Mü'minlerin gıybetini yapmışlar ve Peygambere karşı gelerek sınırı aşmışlardır. -Ey Peygamber!- Onlar sana gelip de seni selamladıklarında, Allah'ın selamlamadığı sözlerle selamlıyorlar. Onlar selamlarında sana; "Es-sâmu aleyke" deyip bu sözleriyle ölümü (yani ölümün senin üzerine olmasını) kastediyorlar. Bunu, bu söylediklerimiz yüzünden Allah'ın bize azap etmesi gerekmezdi diyerek seni yalanlamak için söylerler. "Şayet O, yani Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- iddia ettiği şeyde doğru/sadık olsaydı söylediklerimiz sebebi ile Allah bize azap ederdi." demektedirler. Bu söylediklerine ceza olarak Cehennem onlara yeter. Onlar, onun ateşine sunulacaklardır. Onların vardıkları yer, ne kötü varış yeridir.
﴿يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا تَنَاجَيْتُمْ فَلَا تَتَنَاجَوْا بِالْإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَمَعْصِيَتِ الرَّسُولِ وَتَنَاجَوْا بِالْبِرِّ وَالتَّقْوَىٰ ۖ وَاتَّقُوا اللَّهَ الَّذِي إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ﴾
Ey Allah'a iman edip kendilerine gönderdiği din ile amel edenler! Yahudiler gibi olmamak için aranızda gizli konuşurken günah, düşmanlık ve Peygambere karşı gelmek hususunda fısıldaşmayın. Allah'a taatte bulunmak ve günahlardan geri durmak hususunda fısıldaşın. Emirlerine itaat ederek ve yasaklarından kaçınarak Allah'tan korkun. Kıyamet gününde hesap ve karşılık için sadece O'nun huzuruna gelip toplanacaksınız.
﴿إِنَّمَا النَّجْوَىٰ مِنَ الشَّيْطَانِ لِيَحْزُنَ الَّذِينَ آمَنُوا وَلَيْسَ بِضَارِّهِمْ شَيْئًا إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ ۚ وَعَلَى اللَّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ﴾
-Günah, düşmanlık ve Peygambere isyandan oluşan fısıldaşmak- sadece Şeytan'ın süslediği ve dostlarına vesvese ettiği bir şeydir ki, Şeytan bununla Mü'minlerin içine kendilerine tuzak kurulduğuna dair hüzün koymak ister. Şeytan ve Şeytan'ın süslemesi, Allah'ın dilemesi dışında Mü'minlere bir zarar veremez. O halde Mü'minler, bütün işlerinde Allah'a güvenip dayansınlar.
﴿يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا قِيلَ لَكُمْ تَفَسَّحُوا فِي الْمَجَالِسِ فَافْسَحُوا يَفْسَحِ اللَّهُ لَكُمْ ۖ وَإِذَا قِيلَ انْشُزُوا فَانْشُزُوا يَرْفَعِ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنْكُمْ وَالَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ دَرَجَاتٍ ۚ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ﴾
Ey Allah'a iman edip Allah'ın kendilerine gönderdiği din ile amel edenler! Size, meclislerde yer açın denildiği zaman yer açın ki, Allah da size dünya ve ahiret hayatınızda genişlik versin. Fazilet ehli kimselerin oturması için size bazı meclislerden; “Kalkın!” denildiği zaman kalkın ki, Allah da sizden iman edenlerin ve kendilerine ilim verilenlerin derecelerini yükseltsin. Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. Yaptıklarınızdan hiçbir şey O'na gizli kalmaz. Ona karşılık olarak sizi mükâfatlandıracaktır.
﴿يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا نَاجَيْتُمُ الرَّسُولَ فَقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيْ نَجْوَاكُمْ صَدَقَةً ۚ ذَٰلِكَ خَيْرٌ لَكُمْ وَأَطْهَرُ ۚ فَإِنْ لَمْ تَجِدُوا فَإِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ﴾
Ey iman edenler! Rasûlle bir sırrınızı konuşacağınız zaman bunu yapmadan önce bir sadaka verin. Önce sadaka vermeniz, sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Zira böyle davranmanız kalpleri temizleyen bir itaattir. Sadaka olarak verecek bir şey bulamamanız durumda Peygamberle sırrınızı kouşmanızda bir beis yoktur. Şüphesiz Allah, kullarının günahlarını çokça bağışlayandır, onlara karşı çok merhametlidir. Onları, güçlerinin yettiğinden başkasıyla sorumlu tutmaz.
﴿أَأَشْفَقْتُمْ أَنْ تُقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيْ نَجْوَاكُمْ صَدَقَاتٍ ۚ فَإِذْ لَمْ تَفْعَلُوا وَتَابَ اللَّهُ عَلَيْكُمْ فَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَأَطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ ۚ وَاللَّهُ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ﴾
Rasûl ile gizli bir şey konuşmanızdan önce sadaka verme sebebiyle fakirlikten mi çekindiniz? Allah'ın emrettiğini yapmadığınıza ve bir ruhsat olarak da Allah sizi affettiğine göre artık namazı en kâmil bir şekilde kılın, mallarınızın zekâtını verin, Allah'a ve Rasûlüne itaat edin. Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. Yaptıklarınızdan hiçbir şey O'na gizli kalmaz. Ona karşılık olarak sizi mükâfatlandıracaktır.
﴿۞ أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ تَوَلَّوْا قَوْمًا غَضِبَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ مَا هُمْ مِنْكُمْ وَلَا مِنْهُمْ وَيَحْلِفُونَ عَلَى الْكَذِبِ وَهُمْ يَعْلَمُونَ﴾
-Ey Peygamber!- Küfür ve isyanları sebebi ile Allah'ın kendilerine gazap ettiği bir topluluk olan Yahûdileri dost edinen münafıkları görmedin mi? O münafıklar ne Mü'minlerden ve ne de Yahûdilerdendir. Onlar bu iki grup arasında herhangi birine karar veremez bir durumdadırlar. (Ne tam olarak onlara, ne de tam olarak bunlara meylederler) Mü'minlerin haberlerini Yahûdilere aktardıkları halde kendilerinin Müslümanlar olduklarına dair yemin ederler. Onlar yeminlerinde yalancı olanlardır.
﴿أَعَدَّ اللَّهُ لَهُمْ عَذَابًا شَدِيدًا ۖ إِنَّهُمْ سَاءَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ﴾
Münafıkları ateşin en alt tabasına girdirerek Yüce Allah onlar için ahirette şiddetli bir azap hazırlamıştır. Şüphesiz onlar; dünyada yapmakta oldukları çok kötü küfür amelleri üzerinedirler.
﴿اتَّخَذُوا أَيْمَانَهُمْ جُنَّةً فَصَدُّوا عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ فَلَهُمْ عَذَابٌ مُهِينٌ﴾
Onlar ettikleri yeminleri ile Müslümanlıklarını ortaya koyarak mallarını ve canlarını korumak ve öldürülmelerine engel olmak için yeminlerini kalkan edindiler. Müslümanları zayıflatarak ve haktan alıkoyarak insanları haktan uzaklaştırdılar. Bu yüzden onları küçük düşüren ve rezil eden bir azap vardır.
﴿لَنْ تُغْنِيَ عَنْهُمْ أَمْوَالُهُمْ وَلَا أَوْلَادُهُمْ مِنَ اللَّهِ شَيْئًا ۚ أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ ۖ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ﴾
Onların malları da oğulları da Allah'a karşı kendilerine bir fayda vermez. Onlar Cehennem ehlidirler. Orada ebedî kalacaklardır ve onların azabı asla son bulmayacaktır.
﴿يَوْمَ يَبْعَثُهُمُ اللَّهُ جَمِيعًا فَيَحْلِفُونَ لَهُ كَمَا يَحْلِفُونَ لَكُمْ ۖ وَيَحْسَبُونَ أَنَّهُمْ عَلَىٰ شَيْءٍ ۚ أَلَا إِنَّهُمْ هُمُ الْكَاذِبُونَ﴾
O gün Yüce Allah ceza/karşılık vermek için onların hepsini yeniden diriltecektir. -Ey Mü'minler!- Onlar dünyada iken küfür ve nifak üzere oldukları halde Allah'ı razı etmek için amel eden müslümanlar olduklarına dair size yemin ettikleri gibi ahirette de O'na (Yüce Allah'a) yemin edeceklerdir. Onlar ettikleri bu yeminleri ile kendilerine fayda getirecek yahut kendilerinden zararı savacak bir şey üzerinde olduklarını sanırlar. İyi bilin ki onlar, dünyadaki yeminlerinde de ahiretteki yeminlerinde de gerçekten yalancıdırlar.
﴿اسْتَحْوَذَ عَلَيْهِمُ الشَّيْطَانُ فَأَنْسَاهُمْ ذِكْرَ اللَّهِ ۚ أُولَٰئِكَ حِزْبُ الشَّيْطَانِ ۚ أَلَا إِنَّ حِزْبَ الشَّيْطَانِ هُمُ الْخَاسِرُونَ﴾
Şeytan onları hükmü altına almış ve vesvesesi ile onlara Allah'ın zikrini unutturmuştur. Böylece onlar, Allah'ı razı edecek olan amelleri yapmamışlar, ancak Allah'ı gazaplandıracak amelleri işlemişlerdir. İşte bu sıfatlar ile vasfolunmuş olan kimseler İblis'in ordusu ve İblis'e tabi olanlardır. Dünyada ve ahirette asıl hüsrana uğrayanlar İblis'in ordusu ve İblis'e tabi olanlardır. Onlar sapıklığa karşılık olarak hidayeti, Cehennem'e karşılık olarak ise Cennet'i satmışlardır.
﴿إِنَّ الَّذِينَ يُحَادُّونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ أُولَٰئِكَ فِي الْأَذَلِّينَ﴾
Şüphesiz Allah’a ve Rasûlüne düşmanlık edip muhalefet edenler; işte onlar Allah'ın, kendilerini dünyada ve ahirette zelil kıldığı, aynı zamanda alçalttığı kâfirler zümresindendir.
﴿كَتَبَ اللَّهُ لَأَغْلِبَنَّ أَنَا وَرُسُلِي ۚ إِنَّ اللَّهَ قَوِيٌّ عَزِيزٌ﴾
Yüce Allah, ezeli ilminde; “Ben ve elçilerim mutlaka düşmanlarımıza karşı delil ve güç ile galip geleceğiz." diye hükmetmiştir. Şüphesiz Yüce Allah, elçilerine yardım etmek hususunda çok güçlüdür ve onların düşmanlarından öç alma hususunda çok güçlüdür.
﴿لَا تَجِدُ قَوْمًا يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ يُوَادُّونَ مَنْ حَادَّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَلَوْ كَانُوا آبَاءَهُمْ أَوْ أَبْنَاءَهُمْ أَوْ إِخْوَانَهُمْ أَوْ عَشِيرَتَهُمْ ۚ أُولَٰئِكَ كَتَبَ فِي قُلُوبِهِمُ الْإِيمَانَ وَأَيَّدَهُمْ بِرُوحٍ مِنْهُ ۖ وَيُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا ۚ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ ۚ أُولَٰئِكَ حِزْبُ اللَّهِ ۚ أَلَا إِنَّ حِزْبَ اللَّهِ هُمُ الْمُفْلِحُونَ﴾
-Ey Peygamber!- Babaları, oğulları, kardeşleri yahut akrabaları dahi olsa Allah'a ve kıyamet gününe iman eden bir toplumun; Allah’a ve Rasûlüne düşman olanları sevdiklerini ve onlarla dostluk ettiklerini göremezsin. Muhakkak iman; Allah'ın ve Rasûlünün düşmanları ile dostluk etmeyi yasaklar. Çünkü iman bağı; bütün bağlardan daha yücedir. İman bağı ile diğer bağlar arasında bir zıtlık meydana geldiğinde iman bağı diğer bağlardan önce gelir. -Akrabaları dahi olsa- Allah'a ve Rasûlüne düşmanlık edenlerle dostluk etmeyenler var ya; işte Allah, imanı onların kalplerinde sabit kılmıştır, bu değişmez. Onları kendisinden bir delil ve nur ile kuvvetlendirmiştir. Kıyamet günü onları, sarayları ve ağaçları altından ırmaklar akan Cennetlere koyacaktır ve onlar orada ebedî kalacaklardır. Onlar için Cennet'in nimetleri asla kesilmeyecek ve onlar orada yok olmayacaklardır. Yüce Allah bir daha ebediyen onlara gazab etmeyecek şekilde onlardan razı olmuş, onlar da sona ermeyecek olan nimetler ile kendilerini nimetlendirdiği için Allah Teâlâ'dan hoşnut olmuşlardır. Onların Allah -Subhanehu ve Teâlâ-'yı görmeleri kendilerine bahşedilecek olan bu nimetlerdendir. İşte bu özellikler ile zikrolunmuş kimseler, Yüce Allah'ın emirlerini yerine getirip yasakladığı şeylerden kaçınan ordularıdır. İyi bilin ki, dünya ve ahirette isteklerine erişerek ve korktuklarından emin olarak kurtuluşa erecek olanlar da sadece Allah'ın ordularıdır.
الترجمات والتفاسير لهذه السورة:
- سورة المجادلة : الترجمة الأمهرية አማርኛ - الأمهرية
- سورة المجادلة : اللغة العربية - المختصر في تفسير القرآن الكريم العربية - العربية
- سورة المجادلة : اللغة العربية - التفسير الميسر العربية - العربية
- سورة المجادلة : اللغة العربية - معاني الكلمات العربية - العربية
- سورة المجادلة : الترجمة الأسامية অসমীয়া - الأسامية
- سورة المجادلة : الترجمة الأذرية Azərbaycanca / آذربايجان - الأذرية
- سورة المجادلة : الترجمة البنغالية বাংলা - البنغالية
- سورة المجادلة : الترجمة البوسنية للمختصر في تفسير القرآن الكريم Bosanski - البوسنية
- سورة المجادلة : الترجمة البوسنية - كوركت Bosanski - البوسنية
- سورة المجادلة : الترجمة البوسنية - ميهانوفيتش Bosanski - البوسنية
- سورة المجادلة : الترجمة الألمانية - بوبنهايم Deutsch - الألمانية
- سورة المجادلة : الترجمة الألمانية - أبو رضا Deutsch - الألمانية
- سورة المجادلة : الترجمة الإنجليزية - صحيح انترناشونال English - الإنجليزية
- سورة المجادلة : الترجمة الإنجليزية - هلالي-خان English - الإنجليزية
- سورة المجادلة : الترجمة الإسبانية Español - الإسبانية
- سورة المجادلة : الترجمة الإسبانية - المنتدى الإسلامي Español - الإسبانية
- سورة المجادلة : الترجمة الإسبانية (أمريكا اللاتينية) - المنتدى الإسلامي Español - الإسبانية
- سورة المجادلة : الترجمة الفارسية للمختصر في تفسير القرآن الكريم فارسی - الفارسية
- سورة المجادلة : الترجمة الفارسية - دار الإسلام فارسی - الفارسية
- سورة المجادلة : الترجمة الفارسية - حسين تاجي فارسی - الفارسية
- سورة المجادلة : الترجمة الفرنسية - المنتدى الإسلامي Français - الفرنسية
- سورة المجادلة : الترجمة الفرنسية للمختصر في تفسير القرآن الكريم Français - الفرنسية
- سورة المجادلة : الترجمة الغوجراتية ગુજરાતી - الغوجراتية
- سورة المجادلة : الترجمة الهوساوية هَوُسَ - الهوساوية
- سورة المجادلة : الترجمة الهندية हिन्दी - الهندية
- سورة المجادلة : الترجمة الإندونيسية للمختصر في تفسير القرآن الكريم Bahasa Indonesia - الأندونيسية
- سورة المجادلة : الترجمة الإندونيسية - شركة سابق Bahasa Indonesia - الأندونيسية
- سورة المجادلة : الترجمة الإندونيسية - المجمع Bahasa Indonesia - الأندونيسية
- سورة المجادلة : الترجمة الإندونيسية - وزارة الشؤون الإسلامية Bahasa Indonesia - الأندونيسية
- سورة المجادلة : الترجمة الإيطالية للمختصر في تفسير القرآن الكريم Italiano - الإيطالية
- سورة المجادلة : الترجمة الإيطالية Italiano - الإيطالية
- سورة المجادلة : الترجمة اليابانية 日本語 - اليابانية
- سورة المجادلة : الترجمة الكازاخية - مجمع الملك فهد Қазақша - الكازاخية
- سورة المجادلة : الترجمة الكازاخية - جمعية خليفة ألطاي Қазақша - الكازاخية
- سورة المجادلة : الترجمة الخميرية ភាសាខ្មែរ - الخميرية
- سورة المجادلة : الترجمة الكورية 한국어 - الكورية
- سورة المجادلة : الترجمة الكردية Kurdî / كوردی - الكردية
- سورة المجادلة : الترجمة المليبارية മലയാളം - المليبارية
- سورة المجادلة : الترجمة الماراتية मराठी - الماراتية
- سورة المجادلة : الترجمة النيبالية नेपाली - النيبالية
- سورة المجادلة : الترجمة الأورومية Oromoo - الأورومية
- سورة المجادلة : الترجمة البشتوية پښتو - البشتوية
- سورة المجادلة : الترجمة البرتغالية Português - البرتغالية
- سورة المجادلة : الترجمة السنهالية සිංහල - السنهالية
- سورة المجادلة : الترجمة الصومالية Soomaaliga - الصومالية
- سورة المجادلة : الترجمة الألبانية Shqip - الألبانية
- سورة المجادلة : الترجمة التاميلية தமிழ் - التاميلية
- سورة المجادلة : الترجمة التلجوية తెలుగు - التلجوية
- سورة المجادلة : الترجمة الطاجيكية - عارفي Тоҷикӣ - الطاجيكية
- سورة المجادلة : الترجمة الطاجيكية Тоҷикӣ - الطاجيكية
- سورة المجادلة : الترجمة التايلاندية ไทย / Phasa Thai - التايلاندية
- سورة المجادلة : الترجمة الفلبينية (تجالوج) للمختصر في تفسير القرآن الكريم Tagalog - الفلبينية (تجالوج)
- سورة المجادلة : الترجمة الفلبينية (تجالوج) Tagalog - الفلبينية (تجالوج)
- سورة المجادلة : الترجمة التركية للمختصر في تفسير القرآن الكريم Türkçe - التركية
- سورة المجادلة : الترجمة التركية - مركز رواد الترجمة Türkçe - التركية
- سورة المجادلة : الترجمة التركية - شعبان بريتش Türkçe - التركية
- سورة المجادلة : الترجمة التركية - مجمع الملك فهد Türkçe - التركية
- سورة المجادلة : الترجمة الأويغورية Uyƣurqə / ئۇيغۇرچە - الأويغورية
- سورة المجادلة : الترجمة الأوكرانية Українська - الأوكرانية
- سورة المجادلة : الترجمة الأردية اردو - الأردية
- سورة المجادلة : الترجمة الأوزبكية - علاء الدين منصور Ўзбек - الأوزبكية
- سورة المجادلة : الترجمة الأوزبكية - محمد صادق Ўзбек - الأوزبكية
- سورة المجادلة : الترجمة الفيتنامية للمختصر في تفسير القرآن الكريم Vèneto - الفيتنامية
- سورة المجادلة : الترجمة الفيتنامية Vèneto - الفيتنامية
- سورة المجادلة : الترجمة اليورباوية Yorùbá - اليوروبا
- سورة المجادلة : الترجمة الصينية 中文 - الصينية